MEC'S KASAP BURGER- BEYOĞLU

Yaşı ellilerde olanların yaşamına ait hızlı bir atıştırmalık “ekmek arası”… Bugün kalıntılarını stat etrafındaki tükürük köftecilerinde bulabildiğimiz tarihi söz dizimi. Şimdilerde hamburger, fast food, burger filan deyince daha havalı oluyor(muş).Yurt içi gezmelerimde sonradan gurmelik taslıyorum, deneyimlerimi paylaşıyorum. Ama iş istanbul’a geldiği zaman fıs… E tabi genellikle evde hanımın yaptıklarını yiyoruz. Bazen arkadaşlar geliyor şehir dışından, nerede yiyelim diye soruyorlar. Billahi bilmiyorum diyorum. İnternetten araştırın, Barbaros’un siteden bakın orada pek çok seçenek var her türden.




Geçen bahardan kalma bir hava vardı hanımla İstiklal’e çıktık. O mağazalara ben İstiklal’in arka sokaklarına fotoğraf çekmeye. Her seferinde boynum tutuluyor binalara bakmaktan. Neyse uzatmayalım arka sokaklardan yürüye yürüye Tünel’e ulaştım. Hanımla buluşmaya daha var. Müzik dükkanlarının vitrinlerini kasap camına yapışan kediler gibi yalanarak ve dahi yutkunarak (herşey dolar ve euro etiketli) tavaf ettikten sonra karnımın gurultusu ruhumun açlığı ile buluşup alarm zillerini çalmaya başladı. Galip Dede Caddesinin İstiklal ile birleştiği yere yakın, Galata Mevlevihanesini geçtikten hemen sonra kaldırımdaki sokak çalgıcılarının komşusu bir burgerci görüyordum epeydir. Gelip gittikçe merak da ediyordum hani. Hadi dedim hem de müzikli burgerci. Vitrindeki “bugüne özel” afişinin hafif mıknatıs etkisini itiraf etmeliyim.


İçeri girip üst kata çıktım. Eski bina tabi daraşmalı. Ama güzel dekore etmişler. Sedir tipi masalardan birine kurulup, gelen garsona vitrindeki bugüne özel menüyü sipariş ettim. Bir de kola. Garson “ etiniz nasıl pişsin?” sorusu yorumlarına birkaç yıldız ekleyecek. Ben iyi pişmiş severim. Sakin ve temiz havalı bir ortam. Kitabımı açıp sayfalara daldım. Arada bir servis kağıdının üzerindeki yazılara da gözüm kaydı. Klasik “değişik birşeyler söyleyelim de ilginç olsun” kaygısıyla hazırlanan reklam spotları. Sanırım 15 dakika sonra siparişim geldi.



Genellikle bu tarz yemeklerde önce patatese el atarım. Güzel kızarmış, baharatlı ve iri kesim bir patates kızartmasıydı. Gayet lezzetliydi. Sonra masada bulunan Hellmans serisi sos kutusuna gözüm ilişti. Baharatlı patatesin güzel lezzetini bastırsa da sosları denedim. Hardalı hakkını vermiş, burun gıdıklıyor. Ketçap ve mayonez de kaliteli. Servis kağıdındaki “soğutmadan yiyin” uyarısının tetiklemesiyle hamburgeri fazla bekletmeyeyim dedim. Hem ekmek hem de köfte sıcaktı. Bu iyiye işaret. Ekmeği ızgarada kızartmışlar, içine de “cheese” koymuşlar. Et gayet güzel pişmiş. Köftenin hafif tombik oluşu ısırmayı zorlaştırsa da annemin köftelerini hatırlatıyor. Kıymayı iri çekmişler. Sanırım etin lezzetine etki eden unsurlardan birisi bu olmalı. Ekmek ile et arasında bir dilim eritme peynirinden başka bir şey yok. Bu güzel. Etlerinin lezzetini birşeylerle örtme ihtiyacı duymamışlar.


Yaklaşık 20 dakikalık yeme eylemini bitirip ağzımı yakmayan ve garip kokmayan güzel bir ıslak mendille temizlerken kendime şu soruyu sordum: “pişman mısın?”
Hayır…
Üzerine bir de demleme çay olsaydı ne iyi olurdu.
Aşağı inip 25 TL ödedim. Menüye içecek dahil değilmiş. Alt kattaki küçük ama temiz tuvaleti de denedim. Uygun fiyatlı ve lezzetli bir menü yedim. Mekan da güzeldi. Zaten dükkanın yeri turistik ve İstanbul’un en pahalı kiralarına sahip. Hizmet güzel, ekip güleryüzlü. Çalışan sayısından kaçınmamışlar.


Gelelim olumsuzluklara… Öyle abartılacak bir olumsuzluk yok. Hepsi hoşgörülebilir.  İlki bu hızlı yemekçilerin hepsinde olan hastalık, insanı elle yemek yemeye zorluyorlar. Yahu sizin evde çatal bıçak yok muydu kardeşim. Sokakta dolaşan bir adamın elleri ne kadar temiz olabilir. Hamburger ekmeğini elle tutmak, orama burama sos bulaştırarak yemek yemek pek hoş değil. Açılan serviste çatal bıçak yoktu. Masada olmayınca ben de istemedim. Belki istesem verirlerdi.Ben de hamburger ekmeğinin üzerine batırılmış kürdan irisi bir çubuk ile patateslerimi tükettikten sonra “mecburen” hamburgere ellerimle daldım.  

Diğer konu, hamburger köftesinin ekmekten küçük oluşu. Yemeğinizin bir yerinde sadece kuru ekmeğe kalıyorsunuz, benden uyarması. Köftenin ebatlarını kullandıkları ekmeğe göre yapsalar güzel olurdu.


Son konu, her ne kadar uyarmış olsalar da herkes yemeğini lüp lüp yutmuyor. 20 dakikalık yeme sürecinde doğal olarak et üşüyor. Ama güzel tarafı et yağlı olmadığı için ( kızartma değil, ızgara olarak pişiriliyor) üzerinde donuk yağ katmanı oluşmuyor.
Ama ekmek için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Zaten ocak üzerinde kızartıldığı için suyunu yitiren ekmek kısa sürede iyice kuruyor. Son lokmalarınızı bayat ekmek ısırıyormuş hissiyle bitiriyorsunuz. Ona bir çare bulurlar belki.
Hamburger ufak boy olsa da kendimi doymuş olarak Galip Dede’nin Arnavut taşı döşeli yoluna atıyorum.
Peki bir daha gelir miyim?
Gelirim. Diğer menüleri merak ediyorum.

YAZAN-YİYEN: TEOMAN KOZAN 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder