TARİHİ KALKANOĞLU PİLAVI - TRABZON

Trabzon'da uzun süredir gitmek istediğim Kalkanoğlu Pilavı için geçen hafta fırsat bulabildim. Trabzon'da mekanı ararken eski çarşıyı da gezme fırsatı bulduk. Özellikle bakırcılarda hediyelik çok şey bulabilirsiniz. Sahile doğru inince tarihi binasında Kalkanoğlu karşınıza çıkıyor. Burasının tarihi çok eskilere dayanıyor. Hikaye şu: 1853 yılında Osmanlı-Rus savaşında askerlerin yiyecek sıkıntısı çekmesi üzerine dönemin valisi Osmanlı Sarayında Pilavcıbaşı olarak çalışan Süleyman Ağayı getirerek sorunu çözmek istiyor. Savaştan sonra Süleyman Ağa Trabzon'a yerleşerek burada pilav yapıp satmaya karar veriyor ve 1856'da ilk dükkanını açıyor. Dükkanda önce sadece pilav ve hoşaf satılıyor. Sonrasında kurufasulye ve kavurma da menüye ekleniyor ve gelenek bozulmadan günümüze kadar 5 kuşak işi sürdürüyor. 


Trabzon'da aynı dönerde olduğu gibi pilavı da gramla sipariş ediyorsunuz. Kavurmalı ya da kurufasulyeli olarak istemek gerekiyor. Buranın ana ürünü pilav. Bir pilavın farklı ne özelliği olabilir diye düşünenler çok yanılıyor. Kemikler iliği bile eriyene kadar kaynatılarak elde edilen et suyu ile pişen pirinçler tane tane ve et suyunun tadını içine çekiyor. Pirinç kavrulmuyor ve içine et suyu dışında su ilave edilmiyor. Sonrasında Trabzon tereyağı da devreye girince lezzet doruğa ulaşıyor. Pilavın tadı çok güzel. Kavurma ise başka bir dünya adeta... Bildiğiniz kavurmadan çok farklı ve kuzu etinden olması nedeniyle alışık olmayanlar zorlanabilir. Yumuşacık olan kavurma da gramla satılıyor. 


Kurufasulye ise İspir'den gelme ve standart bir lezzete sahip. Burada pilavüstü kavurma sipariş vermek en doğrusu. Siz gram belirtmezseniz garson soruyor ya da 200 gr. olarak standart düşündüğünden siparişi öyle getiriyor. Pilav ve kavurma ikilisi müthiş ama işin içine kuru girince de güzel oluyor. Benim tercihim pilav üstü kavurma ve yanında ayrı tabakta kurufasulye. Aynı tabakta da fena durmuyor aslında. Metin-Ali-Feyyaz ve Mazhar-Fuat-Özkan'dan sonra en iyi üçlülerden birisi de burada: Pilav-Kavurma-Kurufasulye...


Kavurmanın biraz yağlı olması rahatsız etmesin tadı gayet güzel. Yanında karışık turşu ikram ediliyor. İçecek olarak ise sakın Kola sormayın çünkü gazlı içecekler yok. Sadece hoşaf ve ayran. Pilavın yanında 1856 yılından beri kayısı hoşafı öneriliyor. Hoşaf sevmediğimden tadını sordum içenler çok güzel olduğunu garanti ettiler ayranı beğendim. Tarihi bir yemeği hala aynı lezzete sadık kalarak sürdürüyorlar ayrıca İstanbul Beyoğlu'nda da bir şubeleri var ve aynı lezzet İstanbul'da da bulunabiliyor. Ben fiyatları biraz pahalı buldum sadece ama lezzet 10 numara...

FORNELLO PİZZA - KADIKÖY

Kadıköy Çarşısında alışveriş yapmayı çok severim. Vakit buldukça hem balık hem de şarküteri alışverişi için gittiğim çarşıda son dönemde özellikle Caferağa Spor salonu çevresindeki değişim ve gelişim şaşırtıcı boyutta. Karaköy ve Tünel çevresini aratmayan bir ortam oluşmuş. Burada uzun süredir duyduğum ama gidemediğim Fornello Pizza'ya geçenlerde uğradım. Kadıköy Halk Eğitim'de Hakan Yılmaz'ın oynadığı "Yetersiz Bakiye" tiyatro oyununa gitmeden eşimle burada yedik. Bu arada bilet bulursanız oyunu sakın kaçırmayın, gülmekten az kalsın yere yuvarlanacaktık. Gelelim Fornello'ya... Merkezi Napoli'de olan ünlü bir restoran konsept danışmanlığını üstlenmiş. Ustası ise Arap asıllı bir Türk: Zeyd Usta. 


Mekan temiz ve ferah, pizzanın odun ateşinde pişmesi konsepti de "odun" üstüne hazırlamalarına yol açmış. Tahta masalar ve dekorasyonda kullanılan odun parçaları ile sıcak bir hava yaratılmış. Alt tarafta girişte odun fırını ve bar tabureleri yer alırken üst katta masalar var. Fornello odun fırını kullanarak zaten bir adım öne geçiyor hamuru da ince olunca benim için maça 2-0 önde başlıyor zaten. Biz üst katta masada oturduk ve güleryüzlü garsonumuz siparişleri aldı. Ben önceden Zomato'dan menüye bakmış ve "Carpaccio Pizza" tercih etmiştim. Ebru kısa bir kararsızlıktan sonra "Vivere Sano" istedi. Menü demişken buradan bakabilirsiniz: https://www.zomato.com/tr/istanbul/fornello-pizza-kad%C4%B1k%C3%B6y-merkez-istanbul/menu#tabtop


Carpaccio Pizza (19.90) buradaki en pahalı Pizza. Özel formül ile hazırlanan hamuru ve sosu söylemeye gerek var mı bilmem ama ince hamuru çıtır çıtır. Pizza çok çabuk servise hazır hale geliyor. Dana Carpaccio çok lezzetliydi. Ebru'nun pizzası Vivere Sano (16.90) ise kurutulmuş domates, enginar, kuşkonmaz ve zeytin vardı. Onun da tadına baktım ve gerçek bir şahaserdi. Kuşkonmazı çok seviyorum ve her fırsatta evde pişiriyoruz, pizzaya çok yakışmıştı. Bütün pizzalarda kullandıkları Fornello Sos gerçekten özel ve tadı damağınızda kalıyor. Pizza Di Mare (18.90) ise deniz ürünleri ile dolu ve somon fümenin tadı diğer tatları bastırıyor. 



İçecek çeşitleri kışın gelmesiyle azalmış. Çilekli limonata ya da normal limonata yapmıyorlar sadece şişe içecekler varmış. Bence kışın da limonata ve diğer içecekleri yapmaları gerekir. Pizza sevenlerin vazgeçilmezi Margherita (12.90) Napoli kökenli restoranda hakkını vererek hazırlanıyor. Quattro Formaggi (17.90) ise ithal peynir de kullanılarak hazırlanıyor. Peynir seviyorsanız kesinlikle denemelisiniz. Ben bir sonraki gidişimde farklı bir pizza deneyip yazıya eklerim. Pizza seven ama az yemek isteyenler için Focus Pizza seçeneği var. 12.00-16.00 arasında 25 cm. pizzalar sadece 10.90 TL satılıyor. 



Kararsızlar da düşünülmüş, isterseniz pizzayı iki çeşit olarak sipariş edebiliyorsunuz. Burada Pizza dışında bir şey satılmıyor. Tatlı yok, aslında kavanozda tiremisu yapsalar çok yakışırdı. Çay ikramı olmasa bu yemeği İtalya'da yediğinizi sanabilirsiniz. Hesabı istediğinizde bir başka "hoşluk" karşınıza çıkıyor. Hesabınız bir çizgi romanın içinde geliyor. Fiyatlar zaten bu kalitede bir yemek için çok uygun bir de bu peşine gelince yüzünüzde bir tebessüm oluşuyor. Gerçek İtalyan Pizzası için Fornello'yu tavsiye ederim. 

TAŞ PARK PİDE- GÖRELE

Hafta sonu basketbol seyahatlerimize Giresun da eklendi. İlk Giresun maçı için Trabzon üzerinden şehre gitmemiz gerekti ve ben her zamanki gibi yola çıkmadan araştırma yaparak ekibin nerede yemesi gerektiğine karar verdim. Buralı bir arkadaşın tavsiyesi ile Görele'de pide yemek için Taşpark Pide'yi tercih ettik. Sahil yolundan Görele tabelasından içeri girince sahile paralel yan yolu takip ederseniz Taş Park'ı kolayca bulursunuz. Malum Görele denince akla pide geliyor. Masaya oturmadan personelin sıcak ilgisi ile karşılaştık. Sipariş konusunda da yardımcı oldular ve Kapalı Kıymalı istemeye karar verdik. 


Ama pide gelmeden masaya mis gibi kokan gerçek tereyağı ile karışık turşu geldi. Başımıza gelecekleri önceden anlamalıydık aslında. Ben pideler hazırlanırken dükkanın içine girip fırının başına gittim ve nasıl hazırladıklarını izledim. Elektrikli fırında incecik hazırlanan hamur özenle pideye dönüşüyordu. Dükkanın içi ve mutfağı tertemiz olması da dikkatimi çekti. 


İster çiğ kıymadan ister kavrulmuş kıymadan pide hazırlanıyor. Bu arada kıymalı pide ile birlikte ortaya da Karadeniz'in olmazsa olmazı peynirli yumurtalı pide ekledik. Kıymalı pide ortasında açılan delikte isteğe bağlı olarak yumurta ve isteğe bağlı olmayarak tereyağı ile servis ediliyor. Buradan açarak elinizle koparıp içine banarak yemeniz tavsiye edilir. Hem içindeki malzeme hem de hamuru çok güzeldi. İstanbul'da çoğu insanın beğendiği Ümraniye'deki meşhur pidecide hamur mu kaya mı yediğim belli olmadan geçirdiğim tecrübeden sonra buradaki incecik hamur ilaç gibi geldi. Yumurtanın tadını ise ancak Anadolu'da yaşayanlar anlayabilir. Masadaki tereyağının ilave olarak verilmesi ise kolesterol düzeyini tavana çiviledi. 


Kıymalı gerçekten efsane bir pide olmuş ama ortasında yumurta ile peynirli pide de yabana atılmamalı. Onun da tadına bakma şansı bulduk ve bayıldık. Burada önemli olan yerel malzemelerin doğru şekilde kullanılması. Şefimizin tavsiye ettiği ve etraftaki masalarda yenen Special Pide ise bana biraz uzak geldi. Bildiğimiz karışık pizza formatında üstünde mayonez ile pek yerel gelmedi bana... Ama Kuşbaşılı ve Kavurmalı da tercih edebilirsiniz. 


Yemeğin üstüne bir fırında sütlaç yemeye yeriniz kalırsa üstünde bol fındıkla tavsiye ederim. Taş Park bu bölgeden geçenler için kesinlikle gidilmesi gereken bir lezzet noktası. 

KAPTANOĞLU - ÇEŞMEALTI - URLA

3 günlük İzmir-Alaçatı seyahatimizin son durağı olarak Urla'ya geçerken uğradık. Urla merkezde Pier'de kahve içerken adaşım Barbaros beye balık için manzaralı bir mekan sorduğumuzda bize doğru adres olarak Çeşmealtı tarafında Kaptanoğlu Balık'ı önerdi. Ekim'in son günlerinde güneşli ama ayaz bir havada kapalı mekan aradığımızı bildiği için ideal olacağını ekledi. İyi ki göndermiş... Denize sıfır konumda iskele üzerine kurulu mekan camla kapanmış ama manzarası harika. Yazın hem camlar hem de tavan açılıyor. Öğle saatlerinde mekan boştu ama bize söylenen yazın burada masa bulmanın zor olduğu şeklinde, kış aylarında da akşamları doluyor. Girişte yer alan balık tezgahında taze balıkları seçerken fiyatlarının üzerinde yazması çok güzel. 


Balık restoranlarında "Acaba ne hesap gelecek" derdine böylece son vermiş oluyorlar. Biz 14.30 gibi gittiğimiz için balık ve salata isteyeceğimizi belirttik ama benim gözüm akşam için hazırlanan mezelere takıldı. Ege'nin incisi Şevketi Bostanı görünce istemeden edemedim. Bu ot sadece Ege'de bulunuyor ve tadı inanılmaz. Sıcak-soğuk her türlü yapılıyor ama burada haşlanarak sıcak servis ediliyor ve üstüne sarımsaklı yoğurt ve salça sosu ile zenginleştiriliyor. Gerçekten muhteşemdi. Diğer mezelere göz atınca ot çeşitlerinin fazlalığı dikkatimi çekti. Mezeler güzel gözüküyordu ve webde yorumlara bakınca beğeni düzeyinin yüksekliğini gördüm. 


Roka salatası ince doğranmış ve lezzetliydi. Balık olarak tekir istedik. Ege tekiri ile bizim İstanbul'da yediğimiz Karadeniz tekiri arasında çok fark var. Ege'de yediğiniz tekir deniz kokuyor. Balıklar tam kararında tava yapılmış ve çok lezzetliydi. Balığı pişirmeyi bilmek de bir restoran için en önemli özellik. Tekirin yanında dil ve lagos da burada en fazla tercih edilen balıkların başında geliyormuş. Çipura ve Levrek her zaman var. Bu tekirin tadını nasıl anlatacağımı bilemiyorum ama son yıllarda daha güzelini yemedim.


Ara sıcaklarda ahtapot ızgara ve kalamar güzel. Restoranın yan duvarında akvaryum yapılmış ve o akvaryumda yazın kalabalık mevsimde ahtapot, yengeç ve kalamarları yüzerken canlı canlı görmeniz mümkün. Balıkların bazıları da akvaryuma atılıyor. Kış için ortada ve yan tarafta iki şömine yeni eklenmiş. Rahmetli Süleyman Beyin kurduğu ve artık buranın sembolü olmuş restoran bir süre kapalı kaldıktan sonra aynı anlayışla ve tecrübeli kadrosuyla tekrar müdavimlerine hizmet veriyor. Servis çok özenli ve güleryüzlü. Yemek sonrasında dondurmalı irmik ikram ediyorlar. İrmik ancak bu kadar güzel olabilir. 


Fiyatlar 20 dakika mesafedeki Alaçatı ve Çeşme'nin yanında inanılmaz hesaplı. Biz 600 gram tekir, şevketi bostan, salata ve meşrubata 70 TL hesap ödedik. Tavsiye ederim.