TAVACI REFİK - KARACABEY

Bunca zamandır basketbol maçlarını anlatmak için Bandırma'ya giderim ama Kaan Kural söyleyene kadar Tavacı Refik'i hiç duymamıştım. Yeme içme zevkine güvendiğim Kaan sayesinde bu seyahatimizde Tavacı Refik'i keşfettik. Karacabey Devlet Hastanesinin hemen yanındaki Refik yapay bir gölet kenarında ve harika bir manzaraya sahip. Masanıza oturunca hemen siparişleri verin çünkü gelen güzel kokulara çok fazla dayanamıyorsunuz. Buranın spesyali saç tavada et ama masaya oturunca ikramlıklar akın etmeye başlıyor. 


Burada sadece ikramlıklar ile bile doyabilirsiniz. Salata, közde kırmızı biber, pişmiş soğan, acılı ezme, turşu ve tereyağı ile dumanı tüten lavaş ekmeği ikram olarak veriliyor. Ben özellikle pişmiş soğana bayıldığım için ekstradan istedim ve meşhur Karacabey soğanını çok beğendim. Yoğurt ise bıçakla kesecek kadar güzel ve lezzetli. Bu başlangıç ile karnınızı doyurmak istemiyorsunuz ama yine de dayanamıyorsunuz. Servis kalabalık olmasına rağmen hızlı ve düzgün. 


Saç tava kerpetenle kenarından tutularak sıcak sıcak masanıza servis ediliyor. Tabağa dokunmayın yanarsınız. Etin lezzetli olmasına şaşırmamak gerekiyor çünkü bu bölgede yetişen hayvanların etinin lezzeti nam salmış durumda. Biraz yağlı bulabilirsiniz ama sıcak pideyi tavadaki yağa banmazsanız ayıp edersiniz. Ben pek çok yerde saç tava yedim ama buradakini ilk sıralara koyabilirim. Burada ayrıca tandır da servis ediliyor. Biz masada ortaya bir tane sipariş ettik. Eti lokum gibi olan tandır kısa sürede tükendi. 


Refik tavasıyla meşhur olabilir ama kabak tatlısı ve Kemalpaşa tatlısı da tavanın şöhretini gölgede bırakacak kadar rağbet görüyor. Hatta sadece tatlı yemeye gelenler olduğuna şahit oldum. Ben ne yazık ki Kabak Tatlısı ağzıma sürmem ama bu konuda güvendiğim yönetmenim Teoman çok beğendi. Tadının reçel gibi olduğunu ve kestane şurubunda bekletilmiş olduğu için ağızda güzel bir tat bıraktığını söyledi. Ben Kemalpaşayı test ettim ve çok beğendim. Üzerinde ceviz ve manda kaymağıyla servis ediliyor. Yemekten sonra göl kenarındaki masalarda uzun uzun oturup sürekli çay-kahve içtik ve servis yapan garsonumuz sağolsun sıkılmadan ikram çay-kahve taşıdı bizlere.


Tavalar ve tandır 30 TL, yoğurt dışında bütün ikramlar ücretsiz. Biz adam başı 40 TL civarında bir hesap ödedik ve çok memnun kaldık. Yazın çok sivrisinek olduğu için sinkov veriyorlarmış aklınızda bulunsun. 

ÖZKANATÇI KARDEŞLER- BÜYÜKDERE

İstanbul'un her yeri farklı lezzetlerle dolu ama Boğaz'da denize sıfır bir konumda hayatımda yediğim en lezzetli Tavuk Kanadı yiyeceğimi söyleseler inanmazdım. Uzun süredir herkesin bildiği ama benim yeni keşfettiğim Özkanatçı Kardeşler bu işin uzmanı. İşin ilginç tarafı gündüz gelen müşterilerin büyük kısmı yakındaki Belgrad Ormanında koşu yaptıktan sonra soluğu burada alıyor. Biz de 6 kilometrelik parkuru aştıktan sonra Büyükdere'de soluğu aldık ve kapıdaki valeye arabamızı verdikten sonra denize sıfır konumdaki masamıza oturduk. Denize sıfır demek ne kadar doğru bilemiyorum çünkü önünde deniz olsa bile kazıklı yol biraz manzarayı bozuyor.



Mekanda alkol de veriliyor ama bu keyfi başka zamana bırakarak hemen siparişlerimizi verdik. Ocağa girmeden bile şişe dizilen kanatlar harika gözüküyordu. Süzme yoğurttan yapılan koyu kıvamlı cacık tam not alırken üzerine anlam veremediğim şekilde yeşillik serpiştirilmiş çoban salata "olsa da olur olmasa da olur" dedirtti. Aman canım o kadar kusur olsun diye önemsemedik çünkü önemli olan kanattı. Burada deniz kenarında yazın püfür püfür esen ferah bir mekanda kanat yapılması ise başlı başına incelenmesi gereken bir konu ama boşverin gitsin...



Kanat mangalda kömür ateşinde piştiği zaman gastronomik olarak bence boyut değiştiriyor. Mangal yapmaya gittiğimizde de kanat gelmesini beklerim hep ama hayatımda buradaki kadar etli kanat görmedim. Özel sosla birlikte ustaca hazırlanmış ve pişirilmiş kanatlar acılı ve acısız olarak servis ediliyor. Biz ikisinden birer porsiyon söyledik. Acılısı öyle yenmeyecek kadar acı değil yerken zorlanmazsınız. Yanında közde pişmiş biber ve domates ile gelen kanatlar gerçekten inanılmaz lezzetliydi. Etli ve içi sulu kalmış kanatları pişirirken de ustalıklarını konuşturmuşlar. Yanında verdikleri sosa batırılmış ekmeği ise yemeden duramadık. Artan ekmekler suda bu anı bekleyen kefallere atılıyor ama ne yazık ki artmadı.



Yemeğin üstüne künefe de yiyebilirsiniz. Biz yürüyüş sonrası tabii ki yemedik ama tadının güzel olduğunu sosyal medyadan öğrendik. Salaş ama temiz bir mekan denizin yanı başında bir yer ve lezzetli bir ürün daha ne olsun. İlk fırsatta rakılı bir sofra için de uğrayacağım. Mekanda fiyatlar normal düzeyde ama merak edenler için Mayıs 2016'daki fiyat listesi aşağıda yer alıyor. 



Özkanatçı Kardeşler kesinlikle tavsiye edeceğim bir lezzet noktası mutlaka gitmelisiniz.

ASIM USTA KOKOREÇ - İZMİR

Kokoreç sevenler her zaman "en güzel kokoreç nerede yenir" sorusuna cevap arıyorlar. İzmir benim için birkaç istisna dışında en iyi kokoreç yapılan yer. Bir kere İstanbul'da ünlü birkaç yerde olduğu gibi kokoreçin içine domates biber katmadan hazırlıyorlar. İşin içine domates biber girip bir de önceden dağ gibi yığılan ve kesilen etler sacın üzerinde ısıtılınca ortaya çıkan şeye "kokoreç" demek mümkün değil bence. İzmir'de daha önce başka yerleri de size önerdim ama işi bilen dostlarımın bana sürekli önerdiği Asım Usta'ya daha yeni gidebildim. Yeri kolay değil belki, Çamdibi semtinde ama Yandex sağolsun Asım Usta Kokoreç diye arayınca kapıya kadar sizi götürüyor. 


Asım Usta 1960 yılında üç tekerlekli arabasında kokoreç satmaya başlamış. O günden bu yana taze süt kuzu kokoreç elinde bambaşka bir lezzete dönüşmüş. Şu anda Çamdibi semtinde birbirine çok yakın iki şubede hizmet veriyor. İşin sırrı nedir diye masaya oturduk ve kokoreçimizi söyledik. Masada 3 çeşit biber turşusu ikram olarak bulunuyor. Ben acı biberi sevdim. Süt kuzu kokoreç yarım ekmek arasında masaya geldiğinde ise önce gözleriniz sonra da mideniz bayram etmeye başlıyor. 


Gençliğinde mezbahada çalışan ve daha sonrasında bağırsak alıp satarak geçimini sağlayan Asım Usta işin erbabı ve en güzel malzemeyi nerede bulacağını ve nasıl işleyeceğini iyi biliyor. İşin sırrı da zaten burada. Ağızda dağılan yumuşacık et kesinlikle midenizi rahatsız etmiyor. Bu kokoreç gerçekten bambaşka ve hayatım boyunca yediğim kokoreçler arasında uzak ara 1 numaraya koymaktan kendimi alamıyorum doğrusu...İster yarım ekmek arası (16 TL) ister çeyrek ekmek arasında ister porsiyon olarak yiyebilirsiniz. Ama burada işi bilenlerin tercihi kokoreç ve uykuluk ile karışık olarak hazırlanan "Atom".. Bu bambaşka bir boyut gerçekten.


Atom işin lezzet boyutunu zirveye taşıyan ve sakatat seven birisinin "Bu son nokta" diyeceği bir lezzet patlaması... Yanında şalgam ya da ayran ne isterseniz için. Kokoreçi yediğinizde "Ben daha önce kokoreç yemedim" diyeceksiniz emin olun. Etlerin seçimi, mekanın temizliği ve servisin hızlı olması da artılardan bazıları. Mekan salaş ötesi ama ne gam; böyle bir lezzet için gözünüz başka birşey görmüyor.


Fiyatlar hesaplı ama burada kendinizi tutmanız ve sınırı çekmeniz inanın çok zor. Eline sağlık Asım Usta...

SANDZAK BALKAN MUTFAĞI - PENDİK

Balkan mutfağını özellikle Boşnak yemeklerini çok severim. Yıllar önce Saraybosna'da çarşıda yediğim köftenin yanına yaklaşan daha olmadı ve tadı damağımda kaldı. İstanbul'da son dönemde adını sıkça duyduğum iki lokanta var. Bunların ilki Pendik Marina içindeki Sandzak Balkan Mutfağını geçenlerde ziyaret ettim. Güzel bir manzara ve ferah bir mekanda iyi dekore edilmiş lokantanın iç kısmına oturduk. Burası içkili bir mekan ama biz öğle yemeği için karnımız çok aç olmadan gittiğimiz için sınırlı şeyler söyledik. 



Tipik bir Balkan restoranında olduğumuzdan önce hamur işi ne var diye baktık ve menüde hemen göze çarpan Boşnak Mantısı'nı (18 TL) istedik. Bu mantıda baklava hamuru gibi incecik açılan el yapımı hamurun içine soğanı ve baharatı son derece dengeli kıyma konuyor. Tabağın ortasında süzme yoğurtla servis ediliyor. Tadı çok güzeldi ve kıymada kullanıla et kendini hemen belli ediyordu. Boşnak Mantısı tam not aldı. Köftelere geçecek olursak klasik büyük yuvarlak Balkan Köftesi ve Cevapcici istedik. Balkan Köftesi ortasında kaymak ile servis ediliyor. Bu köfte inanın bir başyapıt. Cevapcici ise bizim İnegöl köfte tipinde ama o kadar elastiki değil. 



Köfte gerçekten çok lezzetli ama yanında garnitür olarak verilen bulgur pilavının tadı hemen ayrılıyor. O kadar beğendik ki ayrı bir tabak daha bulgur pilavı istedik. İçinde kuru et kullanılmış ve et suyunda pişmiş bulgur pilavından kendinizi kontrol edemezseniz tabak tabak yiyebilirsiniz. Kaşarlı köfte ve pideli köfte de denenebilir. Özellikle pideli köftesi hakkında iyi yorumlar yazıldığını gördüm. Kurufasulye Balkanlarda bir başka pişiriliyor. Bursa'da Kardeşler'de yediğim acı biberli kuru muhteşemdi. Burada da kuru etle pişirilen kurufasulye ve yanında bulgur pilavı turşu ile harika bir menü seçeneği olabilir. 



Bu coğrafyanın yemek kültüründe kuru etin ayrı bir önemi var. Tek başına harika bir rakı mezesi olabilecek kuru et biranın yanında da harika gidiyor. (Yine Pendik'te hala gidemediğim Lipa'ya da en kısa zamanda gitmek şart oldu) Kuru et ayrıca yemeklerin içinde de yemeğin tadını doruğa çıkartıyor. Sandzak'ta lokum ve diğer et çeşitlerini de bulabilirsiniz. Klasik olarak son dönemin modası tahtada servisle masanıza geliyor. Eti güzel seçen bir yerde etin her türlüsünü çekinmeden yiyebilirsiniz. 



Fiyatlar çok ucuz değil hatta pahalı. Balkan Köftesi tek başına sizi doyurmaz fiyatı 24 TL...Lezzet olarak laf söylenemez ama fiyatların ucuz olmadığını hatırlatmam gerek. Tek eleştirim tadını çok sevmeme rağmen bulgur ve fasulyenin normalden daha yağlı olması. Tatlı ve kömürde pişen Türk Kahvesi de yemekten sonra sizleri bekliyor. Özellikle kahvesi çok övgü almış.


AKÇAY DÖNER - TRABZON

Bu aralar en sık gittiğim deplasman Trabzon olunca burada her seferinde farklı bir lezzet noktası keşfetmeye karar verdim. Bir kupa maçı için Pazar günü gittiğimizde önceden alışageldiğimiz restoranların büyük bölümünün kapalı olduğunu gördük ve sürekli peynir aldığımız meydandaki Yeşil Mandıra'daki arkadaşa "döner" nerede yeriz diye sorduk. Bizi Uzunçarşı'nın hemen sonundaki Akçay Lokantasına yönlendirdi. İyi de yapmış çünkü herkesiz uzun süredir bildiği ama bizim atladığımız bir yeri keşfetme şansımız oldu. Akçay'ın dönerinin ünü her yeri sarmış ve biz de bu lezzeti tatmak için dükkandan içeri girdik.


Odun ateşinde pişen dönerin görüntüsü bile yetti ama bu dönerin özelliğini sormadan edemedik. Ustamız önce Pazar olduğu için dönerin çok küçük olduğunu hafta içinde bunun 2 katı fazla döner taktıklarını söyledi. O bir yandan döneri keserken ufaktan çöplenmeye başladım ve dönerin sırrının etin 2 gün dinlenmesinde olduğunu öğrendim. İlk gün kesilen et sadece dinlenmeye bırakılarak kanın akması sağlanıyor. İkinci gün ise etin marinesi yapılıyor ve yine bekliyor. Üçüncü gün et dönere takılıyor. Odun ateşi de işin içine girince harika bir tat ortaya çıkıyor.


Döneri ister benim sevdiğim gibi az pilavın üstünde ister sade isteyebilirsiniz. Burada döner gramla satılıyor, sipariş verirken buna göre verin. 100 gr. bir porsiyona tekabül ediyor deseler de bence yetmiyor. 150 gr. bence ideal oluyor. Etin tadı harika ve benim en sevdiğim dönerci olan Beşiktaş'taki Asım Usta'yı andırıyor. Burada sadece döner yok, aynı zamanda sulu yemekleri de ünlü. Haşlaması muhteşem görünüyordu ayrıca müdavimlerinin sürekli tercih ettiği güveç de güzel gözüküyor. Bir dahaki sefere döneri 100 gr. yedikten sonra haşlamanın da tadına bakmak istiyorum.


Yemekten sonra Trabzon'da olduğunuzu hatırlayarak güzelce demlenmiş bir çay içerken buranın en az döner kadar ünlenen bir başka lezzeti sütlaç yiyebilirsiniz. Hamsiköy Sütlacı olarak ünlenen bu tatlının üstüne bolca fındık eklerseniz tadına doyum olmayacaktır. Sütlaç sevmeyenler ise kadayıfın tadına bakabilir. Benim için artık Trabzon'da 1 numaralı döner Akçay'da yapılıyor. Fiyatlar uygun servis güleryüzlü, hadi afiyet olsun.



CORYLUS CAFE - GİRESUN

Bu sezon basketbol ligimizde yer almaya başlayan Giresun takımının maçlarını anlatmak için bu güzel şehrimize seyahat etmeye başladık. Havaalanı da bitince ulaşımı da çok kolaylaşan Giresun'da salona ve stada çok yakın bir konumda bulunan ve henüz 1 yılı yeni dolduran Corylus Cafe'de kahvaltıya gittik. Buranın sahibi eşi olan Bülent Yavuz aynı zamanda Giresun Basket takımının da başkanı. Başkan uzun süren bir yapım ve tadilat aşamasından sonra benzeri İstanbul'da bile zor bulunan bir mekan açmayı başarmış. En ufak ayrıntıya kadar düşünülerek dekore edilen mekan ferah ve rahatlatıcı. 



Bu kadar ince düşünülerek hazırlanmış bir yerde insan kendini iyi hissediyor. Ama ya yemekler nasıl? Bu sorunun cevabını da çok geçmeden öğrendik. Kahvaltı için gittik ve doğal olarak kahvaltı tabağı istedik ama Bülent Başkan "Karnınızı bununla doyurmayın" diye uyardığında başımıza gelecekleri anlamalıydık. Kahvaltı tabağı 1 kişilik geldi ve güzeldi ama peşinden art arda gelenler inanılmazdı. Kuymak tam kıvamında ve iyi tereyağı ile hazırlanmıştı. Kavurmalı yumurta için ayrı bir sayfa yazılır. İçinde karamelize soğan da olan kavurmalı yumurta gerçek bir lezzet başyapıtı ve yemeye doyamadık. 


Giresun'da Pazar kahvaltılarında pideden başka bir şey yenmezmiş. Burada pide ayrı bir kültür ve pideyi en iyi yapan yerlerin başında Giresun ve ilçeleri geliyor. Durum böyle olunca da pidelerin arkası kesilmedi. Herkese adam başı 1 kapalı kıymalı, ortaya kavurmalı, peynirli derken masa pideyle doldu. Kapalı Kıymalı olmazsa olmazı ve ben ince hamurundan dolayı çok beğendim. Bu pideye kıymayı kavurarak koyuyorlar. Çiğ kıymadan domates ve biber ekleyerek yapılan açık kıymalı da güzel. Ortasında yumurta ile Peynirli Pide için kullandıkları peynir lezzeti beraberinde getiriyor. Pide şöleninde Corylus tam not aldı. İsteyene pizza da var ama ne gerek var.


Biz kahvaltı için geldik ama diğer öğünlerde de son derece zengin bir mutfağa sahip olan Corylus Cafe dünya mutfağı ve Türk mutfağından çeşitler sunuyor. Bu arada Corylus da Latince Fındık demek. Bülent Bey ve eşinin sıcak ilgisi de sadece bize değil tüm gelenlere aynı derecede. Tatlı kısmına gelecek olursak ayrı bir dünya. İşin başında ustaya "Buraya krem şanti" giremez diyerek maça 1-0 galip başlamışlar. Fırın kısmında poğaça ve böreklerin yanında tatlı kısmındaki pastalar çok kaliteli ve lezzetli. En çok Malaga ilgi görüyormuş. Kendi yaptıkları çikolatalar ve makaronlar da üst düzey bir tatlı dükkanı ölçüsünde.


Giresun'a yolunuz düşerse buraya uğramanızı tavsiye ederim. Bir iş severek yapıldığında ve detaylara önem verildiğinde ortaya nasıl bir kalite çıkıyor göreceksiniz. 

TARİHİ KALKANOĞLU PİLAVI - TRABZON

Trabzon'da uzun süredir gitmek istediğim Kalkanoğlu Pilavı için geçen hafta fırsat bulabildim. Trabzon'da mekanı ararken eski çarşıyı da gezme fırsatı bulduk. Özellikle bakırcılarda hediyelik çok şey bulabilirsiniz. Sahile doğru inince tarihi binasında Kalkanoğlu karşınıza çıkıyor. Burasının tarihi çok eskilere dayanıyor. Hikaye şu: 1853 yılında Osmanlı-Rus savaşında askerlerin yiyecek sıkıntısı çekmesi üzerine dönemin valisi Osmanlı Sarayında Pilavcıbaşı olarak çalışan Süleyman Ağayı getirerek sorunu çözmek istiyor. Savaştan sonra Süleyman Ağa Trabzon'a yerleşerek burada pilav yapıp satmaya karar veriyor ve 1856'da ilk dükkanını açıyor. Dükkanda önce sadece pilav ve hoşaf satılıyor. Sonrasında kurufasulye ve kavurma da menüye ekleniyor ve gelenek bozulmadan günümüze kadar 5 kuşak işi sürdürüyor. 


Trabzon'da aynı dönerde olduğu gibi pilavı da gramla sipariş ediyorsunuz. Kavurmalı ya da kurufasulyeli olarak istemek gerekiyor. Buranın ana ürünü pilav. Bir pilavın farklı ne özelliği olabilir diye düşünenler çok yanılıyor. Kemikler iliği bile eriyene kadar kaynatılarak elde edilen et suyu ile pişen pirinçler tane tane ve et suyunun tadını içine çekiyor. Pirinç kavrulmuyor ve içine et suyu dışında su ilave edilmiyor. Sonrasında Trabzon tereyağı da devreye girince lezzet doruğa ulaşıyor. Pilavın tadı çok güzel. Kavurma ise başka bir dünya adeta... Bildiğiniz kavurmadan çok farklı ve kuzu etinden olması nedeniyle alışık olmayanlar zorlanabilir. Yumuşacık olan kavurma da gramla satılıyor. 


Kurufasulye ise İspir'den gelme ve standart bir lezzete sahip. Burada pilavüstü kavurma sipariş vermek en doğrusu. Siz gram belirtmezseniz garson soruyor ya da 200 gr. olarak standart düşündüğünden siparişi öyle getiriyor. Pilav ve kavurma ikilisi müthiş ama işin içine kuru girince de güzel oluyor. Benim tercihim pilav üstü kavurma ve yanında ayrı tabakta kurufasulye. Aynı tabakta da fena durmuyor aslında. Metin-Ali-Feyyaz ve Mazhar-Fuat-Özkan'dan sonra en iyi üçlülerden birisi de burada: Pilav-Kavurma-Kurufasulye...


Kavurmanın biraz yağlı olması rahatsız etmesin tadı gayet güzel. Yanında karışık turşu ikram ediliyor. İçecek olarak ise sakın Kola sormayın çünkü gazlı içecekler yok. Sadece hoşaf ve ayran. Pilavın yanında 1856 yılından beri kayısı hoşafı öneriliyor. Hoşaf sevmediğimden tadını sordum içenler çok güzel olduğunu garanti ettiler ayranı beğendim. Tarihi bir yemeği hala aynı lezzete sadık kalarak sürdürüyorlar ayrıca İstanbul Beyoğlu'nda da bir şubeleri var ve aynı lezzet İstanbul'da da bulunabiliyor. Ben fiyatları biraz pahalı buldum sadece ama lezzet 10 numara...

FORNELLO PİZZA - KADIKÖY

Kadıköy Çarşısında alışveriş yapmayı çok severim. Vakit buldukça hem balık hem de şarküteri alışverişi için gittiğim çarşıda son dönemde özellikle Caferağa Spor salonu çevresindeki değişim ve gelişim şaşırtıcı boyutta. Karaköy ve Tünel çevresini aratmayan bir ortam oluşmuş. Burada uzun süredir duyduğum ama gidemediğim Fornello Pizza'ya geçenlerde uğradım. Kadıköy Halk Eğitim'de Hakan Yılmaz'ın oynadığı "Yetersiz Bakiye" tiyatro oyununa gitmeden eşimle burada yedik. Bu arada bilet bulursanız oyunu sakın kaçırmayın, gülmekten az kalsın yere yuvarlanacaktık. Gelelim Fornello'ya... Merkezi Napoli'de olan ünlü bir restoran konsept danışmanlığını üstlenmiş. Ustası ise Arap asıllı bir Türk: Zeyd Usta. 


Mekan temiz ve ferah, pizzanın odun ateşinde pişmesi konsepti de "odun" üstüne hazırlamalarına yol açmış. Tahta masalar ve dekorasyonda kullanılan odun parçaları ile sıcak bir hava yaratılmış. Alt tarafta girişte odun fırını ve bar tabureleri yer alırken üst katta masalar var. Fornello odun fırını kullanarak zaten bir adım öne geçiyor hamuru da ince olunca benim için maça 2-0 önde başlıyor zaten. Biz üst katta masada oturduk ve güleryüzlü garsonumuz siparişleri aldı. Ben önceden Zomato'dan menüye bakmış ve "Carpaccio Pizza" tercih etmiştim. Ebru kısa bir kararsızlıktan sonra "Vivere Sano" istedi. Menü demişken buradan bakabilirsiniz: https://www.zomato.com/tr/istanbul/fornello-pizza-kad%C4%B1k%C3%B6y-merkez-istanbul/menu#tabtop


Carpaccio Pizza (19.90) buradaki en pahalı Pizza. Özel formül ile hazırlanan hamuru ve sosu söylemeye gerek var mı bilmem ama ince hamuru çıtır çıtır. Pizza çok çabuk servise hazır hale geliyor. Dana Carpaccio çok lezzetliydi. Ebru'nun pizzası Vivere Sano (16.90) ise kurutulmuş domates, enginar, kuşkonmaz ve zeytin vardı. Onun da tadına baktım ve gerçek bir şahaserdi. Kuşkonmazı çok seviyorum ve her fırsatta evde pişiriyoruz, pizzaya çok yakışmıştı. Bütün pizzalarda kullandıkları Fornello Sos gerçekten özel ve tadı damağınızda kalıyor. Pizza Di Mare (18.90) ise deniz ürünleri ile dolu ve somon fümenin tadı diğer tatları bastırıyor. 



İçecek çeşitleri kışın gelmesiyle azalmış. Çilekli limonata ya da normal limonata yapmıyorlar sadece şişe içecekler varmış. Bence kışın da limonata ve diğer içecekleri yapmaları gerekir. Pizza sevenlerin vazgeçilmezi Margherita (12.90) Napoli kökenli restoranda hakkını vererek hazırlanıyor. Quattro Formaggi (17.90) ise ithal peynir de kullanılarak hazırlanıyor. Peynir seviyorsanız kesinlikle denemelisiniz. Ben bir sonraki gidişimde farklı bir pizza deneyip yazıya eklerim. Pizza seven ama az yemek isteyenler için Focus Pizza seçeneği var. 12.00-16.00 arasında 25 cm. pizzalar sadece 10.90 TL satılıyor. 



Kararsızlar da düşünülmüş, isterseniz pizzayı iki çeşit olarak sipariş edebiliyorsunuz. Burada Pizza dışında bir şey satılmıyor. Tatlı yok, aslında kavanozda tiremisu yapsalar çok yakışırdı. Çay ikramı olmasa bu yemeği İtalya'da yediğinizi sanabilirsiniz. Hesabı istediğinizde bir başka "hoşluk" karşınıza çıkıyor. Hesabınız bir çizgi romanın içinde geliyor. Fiyatlar zaten bu kalitede bir yemek için çok uygun bir de bu peşine gelince yüzünüzde bir tebessüm oluşuyor. Gerçek İtalyan Pizzası için Fornello'yu tavsiye ederim. 

TAŞ PARK PİDE- GÖRELE

Hafta sonu basketbol seyahatlerimize Giresun da eklendi. İlk Giresun maçı için Trabzon üzerinden şehre gitmemiz gerekti ve ben her zamanki gibi yola çıkmadan araştırma yaparak ekibin nerede yemesi gerektiğine karar verdim. Buralı bir arkadaşın tavsiyesi ile Görele'de pide yemek için Taşpark Pide'yi tercih ettik. Sahil yolundan Görele tabelasından içeri girince sahile paralel yan yolu takip ederseniz Taş Park'ı kolayca bulursunuz. Malum Görele denince akla pide geliyor. Masaya oturmadan personelin sıcak ilgisi ile karşılaştık. Sipariş konusunda da yardımcı oldular ve Kapalı Kıymalı istemeye karar verdik. 


Ama pide gelmeden masaya mis gibi kokan gerçek tereyağı ile karışık turşu geldi. Başımıza gelecekleri önceden anlamalıydık aslında. Ben pideler hazırlanırken dükkanın içine girip fırının başına gittim ve nasıl hazırladıklarını izledim. Elektrikli fırında incecik hazırlanan hamur özenle pideye dönüşüyordu. Dükkanın içi ve mutfağı tertemiz olması da dikkatimi çekti. 


İster çiğ kıymadan ister kavrulmuş kıymadan pide hazırlanıyor. Bu arada kıymalı pide ile birlikte ortaya da Karadeniz'in olmazsa olmazı peynirli yumurtalı pide ekledik. Kıymalı pide ortasında açılan delikte isteğe bağlı olarak yumurta ve isteğe bağlı olmayarak tereyağı ile servis ediliyor. Buradan açarak elinizle koparıp içine banarak yemeniz tavsiye edilir. Hem içindeki malzeme hem de hamuru çok güzeldi. İstanbul'da çoğu insanın beğendiği Ümraniye'deki meşhur pidecide hamur mu kaya mı yediğim belli olmadan geçirdiğim tecrübeden sonra buradaki incecik hamur ilaç gibi geldi. Yumurtanın tadını ise ancak Anadolu'da yaşayanlar anlayabilir. Masadaki tereyağının ilave olarak verilmesi ise kolesterol düzeyini tavana çiviledi. 


Kıymalı gerçekten efsane bir pide olmuş ama ortasında yumurta ile peynirli pide de yabana atılmamalı. Onun da tadına bakma şansı bulduk ve bayıldık. Burada önemli olan yerel malzemelerin doğru şekilde kullanılması. Şefimizin tavsiye ettiği ve etraftaki masalarda yenen Special Pide ise bana biraz uzak geldi. Bildiğimiz karışık pizza formatında üstünde mayonez ile pek yerel gelmedi bana... Ama Kuşbaşılı ve Kavurmalı da tercih edebilirsiniz. 


Yemeğin üstüne bir fırında sütlaç yemeye yeriniz kalırsa üstünde bol fındıkla tavsiye ederim. Taş Park bu bölgeden geçenler için kesinlikle gidilmesi gereken bir lezzet noktası. 

KAPTANOĞLU - ÇEŞMEALTI - URLA

3 günlük İzmir-Alaçatı seyahatimizin son durağı olarak Urla'ya geçerken uğradık. Urla merkezde Pier'de kahve içerken adaşım Barbaros beye balık için manzaralı bir mekan sorduğumuzda bize doğru adres olarak Çeşmealtı tarafında Kaptanoğlu Balık'ı önerdi. Ekim'in son günlerinde güneşli ama ayaz bir havada kapalı mekan aradığımızı bildiği için ideal olacağını ekledi. İyi ki göndermiş... Denize sıfır konumda iskele üzerine kurulu mekan camla kapanmış ama manzarası harika. Yazın hem camlar hem de tavan açılıyor. Öğle saatlerinde mekan boştu ama bize söylenen yazın burada masa bulmanın zor olduğu şeklinde, kış aylarında da akşamları doluyor. Girişte yer alan balık tezgahında taze balıkları seçerken fiyatlarının üzerinde yazması çok güzel. 


Balık restoranlarında "Acaba ne hesap gelecek" derdine böylece son vermiş oluyorlar. Biz 14.30 gibi gittiğimiz için balık ve salata isteyeceğimizi belirttik ama benim gözüm akşam için hazırlanan mezelere takıldı. Ege'nin incisi Şevketi Bostanı görünce istemeden edemedim. Bu ot sadece Ege'de bulunuyor ve tadı inanılmaz. Sıcak-soğuk her türlü yapılıyor ama burada haşlanarak sıcak servis ediliyor ve üstüne sarımsaklı yoğurt ve salça sosu ile zenginleştiriliyor. Gerçekten muhteşemdi. Diğer mezelere göz atınca ot çeşitlerinin fazlalığı dikkatimi çekti. Mezeler güzel gözüküyordu ve webde yorumlara bakınca beğeni düzeyinin yüksekliğini gördüm. 


Roka salatası ince doğranmış ve lezzetliydi. Balık olarak tekir istedik. Ege tekiri ile bizim İstanbul'da yediğimiz Karadeniz tekiri arasında çok fark var. Ege'de yediğiniz tekir deniz kokuyor. Balıklar tam kararında tava yapılmış ve çok lezzetliydi. Balığı pişirmeyi bilmek de bir restoran için en önemli özellik. Tekirin yanında dil ve lagos da burada en fazla tercih edilen balıkların başında geliyormuş. Çipura ve Levrek her zaman var. Bu tekirin tadını nasıl anlatacağımı bilemiyorum ama son yıllarda daha güzelini yemedim.


Ara sıcaklarda ahtapot ızgara ve kalamar güzel. Restoranın yan duvarında akvaryum yapılmış ve o akvaryumda yazın kalabalık mevsimde ahtapot, yengeç ve kalamarları yüzerken canlı canlı görmeniz mümkün. Balıkların bazıları da akvaryuma atılıyor. Kış için ortada ve yan tarafta iki şömine yeni eklenmiş. Rahmetli Süleyman Beyin kurduğu ve artık buranın sembolü olmuş restoran bir süre kapalı kaldıktan sonra aynı anlayışla ve tecrübeli kadrosuyla tekrar müdavimlerine hizmet veriyor. Servis çok özenli ve güleryüzlü. Yemek sonrasında dondurmalı irmik ikram ediyorlar. İrmik ancak bu kadar güzel olabilir. 


Fiyatlar 20 dakika mesafedeki Alaçatı ve Çeşme'nin yanında inanılmaz hesaplı. Biz 600 gram tekir, şevketi bostan, salata ve meşrubata 70 TL hesap ödedik. Tavsiye ederim.