Köfte etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Köfte etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ŞEF JUGGLER - KARS

Uçağımız Eylül ayında Kars Harakani Hava Alanı’na indiğinde içinden boşalan tişörtlü yolcuları soğuk bir sürpriz bekliyordu. Sanki parmak arası terliklerimle kutuplara gelmiş gibiydim. 30 dereceden 10 dereceye seyahat. Soğuk havanın etkisiyle kendimizi öğle yemeği için çarşıdaki Tadım Dönercisine attık. Burası mideyi bozmayan, lezzetli, fiyatı gayet makul, döneri sadece yufka ekmeği (lavaş veya açık ekmek de diyebiliriz) soğan ve domatesle size sunan bir esnaf lokantası. Sağlık ve afiyetle döner tabağıyla bütünleştik. Ama anlatacağım yemek serüveninin mekanı burası değil. Umarım blog sahibi Barbaros Bey yakın zamanda Tadım Döner ile ilgili de bir yazı kaleme alır.


Kars sokaklarında ruslardan kalma eski ama göz alıcı mimarinin etkisiyle turlayıp, bu binalardan birisinin gayet hoş bir kahvehane-pastane şekline çevrilmiş hali olan Yemen Kahvesi’nde sıkı bir tavla partisi ardından midelerimiz kazınarak farklı beslenme arayışlarına başladık. 

Yol arkadaşım daha önce buralarda bir yerde tadı damağında kalmış olan köz patlıcan çorbasından söz etti. Hemen cep telefonlarımızın ekran aydınlığından arafa geçip gogıl amcaya sorduk nerede bu çorba diye. Öğrendik ki çorbanın ustası Fuat Bey, çalıştığı yerden ayrılıp kendi mekanını açmış. E güzel. Nerededir, nasıldır, yorumlara baktık. Maşallah hepsi de yıldızları yağdırmış.  
Atladık arabaya, navigasyonu açtık. Dön ordan dön burdan kendimizi Kars’ın eski mahallelerinde bir sokak arasında bulduk. Gogıl amcanın rehberliği işe yaramayınca kendi koku alma duyularımızı harekete geçirip mekana ulaştık.



Amanın bu da nesi. Dışarıdan bildiğin tostçuya benziyor. Arkadaşa sordum doğru yer mi burası diye. Tabelayı gösterdi. Kars sokaklarında epeyce sırıtan bir isimle burun buruna geldim: “Şef Juggler”. Juggler’ın meali Hokkabaz. Hokka, arapça küçük kutu demek. İçine mürekkep konulan küçük çanaklara “mürekkep hokkası” diyerek bu eski kelimeyi bugünlere taşımışız. Demek ki zamanında hokkabazlar, kutular kullanarak göz aldatmacaları, el çabukluğu-marifet gösterileri yapıyorlardı ki kutu ustası anlamına gelen hokkabaz kelimesiyle tanımlandılar.Madem Hokkabaz Şefin kapısına kadar geldik, içeri girmemek olmaz. İçimize sinmezse başka yere gideriz artık. Tostçu görünümündeki kapıdan içeri girince karşımıza gayet güzel mobilyalarıyla bizi hoş bir restaurant karşıladı. Rahat yarım koltuklar. Masalarda çoluklu çocuklu aileler. Sakin. 

Hemen şef garson olan gençten arkadaş bizi karşıladı.Belli ki burası epeyce sürprizler saklıyordu. Kralın Adamları filminde terziye giren casuslar nasıl ki bir casusiye merkeziyle karşılaşıyor, biz de öylesine farklı bir ortamla karşılaşmıştık. Dışarıdan tostçu, içerisi batı rüzgarını sancak tarafından alıp, doğu denizlerinde keyif süren sentez diyarı. Listedeki bir yemek adını paylaşınca ne dediğimi anlayacaksınız. “Beef Stroganoff”


Buraya gelme nedenimizi istedik önce: Köz patlıcan çorbası.
Ben biraz klasik adamım, ilk kez tadacağım lezzetler konusunda çok tutucuyum. Az çorba aldım. Her zaman yaptığım gibi önce kokladım. Felaket. Yani arkadaşım çok lezzetli demese kaşığı bile daldırmazdım içine. Hadi burnumu tıkayarak bir iki kaşık aldım. Kokusu değil ama nasıl oluyorsa tadı lezzetli. Kremalı mantar çorbası havasında. Yarım kaseyi ıkına sıkına içtim. Bir daha içer miyim? Kusura bakmayın ama hayır. Barbekü lezzetini sevenler beğenebilir muhtemelen. Bir de bölgeye özgü Evelik Çorbası var yemek listesinde. İsteyenler onu da tadabilir.

Sıra geldi ana yemeklere...Ben çökertme kebabı ısmarladım, arkadaşım beef stroganoff. Şef bolkepçe olunca gelen tabaklar biraz heyüla, içindekiler de küçük dağlarla boy ölçüşecek yüksekliğe erişir olmuş. Üzerinize afiyet yalayıp yuttuk. 


Yemek listesindeki fiyatlar ise korkutucu değil. Çoğu 30TL nin altında. Yemek-Çorba-İçecekler-Salata ile adam başı en fazla 40 liraya durumu kurtarabiliyorsunuz. Bazı yorumlarda etin altına yerleştirilen pide, makarna, patates kızartmasının abartılarak tabakların büyütüldüğü, üzerine konulan asıl malzemenin az olduğundan söz edilmiş. Şimdi bir eleştiri yaparken ülkenin neresinde olduğunuzu, Aş Evinden çıkarken ödediğiniz hesabın miktarını filan da göz önüne almak lazım. Önümüzdeki iki yemekte de birer adet biftek vardı muhtemelen. Gerisi yemeğin dolgu malzemesi. Ama sonuçta ikimiz de sofradan tok olarak kalktık. Otele gittiğimizde midemiz ekşimedi-bozulmadı, damağımızda ve aklımızda yediğimiz yemek hakkında iyi duygular vardı.
Hokkabaz Şef’in mekanında bizi ikircikli duygulara sürükleyen bir diger konu da ortamda çalınan müzik oldu. Onu da bölgenin beğenileri konusunda bir şekillenme olarak içimize sindirdik.

Kars’a bir sonraki yolculuğumuzda buraya tekrar gelir miyim? Daha iyi bir alternatif bulamazsam gelirim.

YAZAN-YİYEN: TEOMAN KOZAN


MEC'S KASAP BURGER- BEYOĞLU

Yaşı ellilerde olanların yaşamına ait hızlı bir atıştırmalık “ekmek arası”… Bugün kalıntılarını stat etrafındaki tükürük köftecilerinde bulabildiğimiz tarihi söz dizimi. Şimdilerde hamburger, fast food, burger filan deyince daha havalı oluyor(muş).Yurt içi gezmelerimde sonradan gurmelik taslıyorum, deneyimlerimi paylaşıyorum. Ama iş istanbul’a geldiği zaman fıs… E tabi genellikle evde hanımın yaptıklarını yiyoruz. Bazen arkadaşlar geliyor şehir dışından, nerede yiyelim diye soruyorlar. Billahi bilmiyorum diyorum. İnternetten araştırın, Barbaros’un siteden bakın orada pek çok seçenek var her türden.




Geçen bahardan kalma bir hava vardı hanımla İstiklal’e çıktık. O mağazalara ben İstiklal’in arka sokaklarına fotoğraf çekmeye. Her seferinde boynum tutuluyor binalara bakmaktan. Neyse uzatmayalım arka sokaklardan yürüye yürüye Tünel’e ulaştım. Hanımla buluşmaya daha var. Müzik dükkanlarının vitrinlerini kasap camına yapışan kediler gibi yalanarak ve dahi yutkunarak (herşey dolar ve euro etiketli) tavaf ettikten sonra karnımın gurultusu ruhumun açlığı ile buluşup alarm zillerini çalmaya başladı. Galip Dede Caddesinin İstiklal ile birleştiği yere yakın, Galata Mevlevihanesini geçtikten hemen sonra kaldırımdaki sokak çalgıcılarının komşusu bir burgerci görüyordum epeydir. Gelip gittikçe merak da ediyordum hani. Hadi dedim hem de müzikli burgerci. Vitrindeki “bugüne özel” afişinin hafif mıknatıs etkisini itiraf etmeliyim.


İçeri girip üst kata çıktım. Eski bina tabi daraşmalı. Ama güzel dekore etmişler. Sedir tipi masalardan birine kurulup, gelen garsona vitrindeki bugüne özel menüyü sipariş ettim. Bir de kola. Garson “ etiniz nasıl pişsin?” sorusu yorumlarına birkaç yıldız ekleyecek. Ben iyi pişmiş severim. Sakin ve temiz havalı bir ortam. Kitabımı açıp sayfalara daldım. Arada bir servis kağıdının üzerindeki yazılara da gözüm kaydı. Klasik “değişik birşeyler söyleyelim de ilginç olsun” kaygısıyla hazırlanan reklam spotları. Sanırım 15 dakika sonra siparişim geldi.



Genellikle bu tarz yemeklerde önce patatese el atarım. Güzel kızarmış, baharatlı ve iri kesim bir patates kızartmasıydı. Gayet lezzetliydi. Sonra masada bulunan Hellmans serisi sos kutusuna gözüm ilişti. Baharatlı patatesin güzel lezzetini bastırsa da sosları denedim. Hardalı hakkını vermiş, burun gıdıklıyor. Ketçap ve mayonez de kaliteli. Servis kağıdındaki “soğutmadan yiyin” uyarısının tetiklemesiyle hamburgeri fazla bekletmeyeyim dedim. Hem ekmek hem de köfte sıcaktı. Bu iyiye işaret. Ekmeği ızgarada kızartmışlar, içine de “cheese” koymuşlar. Et gayet güzel pişmiş. Köftenin hafif tombik oluşu ısırmayı zorlaştırsa da annemin köftelerini hatırlatıyor. Kıymayı iri çekmişler. Sanırım etin lezzetine etki eden unsurlardan birisi bu olmalı. Ekmek ile et arasında bir dilim eritme peynirinden başka bir şey yok. Bu güzel. Etlerinin lezzetini birşeylerle örtme ihtiyacı duymamışlar.


Yaklaşık 20 dakikalık yeme eylemini bitirip ağzımı yakmayan ve garip kokmayan güzel bir ıslak mendille temizlerken kendime şu soruyu sordum: “pişman mısın?”
Hayır…
Üzerine bir de demleme çay olsaydı ne iyi olurdu.
Aşağı inip 25 TL ödedim. Menüye içecek dahil değilmiş. Alt kattaki küçük ama temiz tuvaleti de denedim. Uygun fiyatlı ve lezzetli bir menü yedim. Mekan da güzeldi. Zaten dükkanın yeri turistik ve İstanbul’un en pahalı kiralarına sahip. Hizmet güzel, ekip güleryüzlü. Çalışan sayısından kaçınmamışlar.


Gelelim olumsuzluklara… Öyle abartılacak bir olumsuzluk yok. Hepsi hoşgörülebilir.  İlki bu hızlı yemekçilerin hepsinde olan hastalık, insanı elle yemek yemeye zorluyorlar. Yahu sizin evde çatal bıçak yok muydu kardeşim. Sokakta dolaşan bir adamın elleri ne kadar temiz olabilir. Hamburger ekmeğini elle tutmak, orama burama sos bulaştırarak yemek yemek pek hoş değil. Açılan serviste çatal bıçak yoktu. Masada olmayınca ben de istemedim. Belki istesem verirlerdi.Ben de hamburger ekmeğinin üzerine batırılmış kürdan irisi bir çubuk ile patateslerimi tükettikten sonra “mecburen” hamburgere ellerimle daldım.  

Diğer konu, hamburger köftesinin ekmekten küçük oluşu. Yemeğinizin bir yerinde sadece kuru ekmeğe kalıyorsunuz, benden uyarması. Köftenin ebatlarını kullandıkları ekmeğe göre yapsalar güzel olurdu.


Son konu, her ne kadar uyarmış olsalar da herkes yemeğini lüp lüp yutmuyor. 20 dakikalık yeme sürecinde doğal olarak et üşüyor. Ama güzel tarafı et yağlı olmadığı için ( kızartma değil, ızgara olarak pişiriliyor) üzerinde donuk yağ katmanı oluşmuyor.
Ama ekmek için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Zaten ocak üzerinde kızartıldığı için suyunu yitiren ekmek kısa sürede iyice kuruyor. Son lokmalarınızı bayat ekmek ısırıyormuş hissiyle bitiriyorsunuz. Ona bir çare bulurlar belki.
Hamburger ufak boy olsa da kendimi doymuş olarak Galip Dede’nin Arnavut taşı döşeli yoluna atıyorum.
Peki bir daha gelir miyim?
Gelirim. Diğer menüleri merak ediyorum.

YAZAN-YİYEN: TEOMAN KOZAN 


FAHRETTİN USTA BALABAN - ESKİŞEHİR

Eskişehir son dönemde en popüler turizm şehirlerinden biri olmayı başardı. Şehri cazibe merkezi haline getiren Prof. Yılmaz Büyükerşen bunun mimarı. Atatürk Müzesi, Masal şatosu, Bilim parkı, Porsuk kenarı atmosferiyle Eskişehir gezilmesi görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Peki "Eskişehir'de ne yemeli" dediğiniz zaman akla ilk gelenler Çi Börek ve Balaban Kebabı. Balabanı en güzel yapan yerlerin başında yılların eskitemediği Fahrettin Usta geliyor. Burası aynı zamanda Ütülü Kebap olarak da biliniyor. Usta 40 yılı aşan tecrübesiyle hala işinin başında. Pişirmesinden servisine kadar hala ilgileniyor ve sohbetiyle dükkana gelenlere işin inceliklerini anlatıyor. 


Eskiden kömürlü ütüyle başlamış işe. Sonrasında ütü biraz işin dekoru gibi kalmış ama özgün fikir her zaman iş yapar. Balabandaki şiş çok lezzetli ve marine olmadan nasıl bu kadar yumuşak olduğunu anlayamadık. İşin sırrı sanırım etin neresinden alacağını bilmekte. Köfteler ise dana döş ve koldan sulu ve lezzetli. üstüne bolca salçalı sos, yoğurt ve tereyağı ile harika bir lezzet ortaya çıkıyor. İsterseniz tek olarak şiş ya da köfte de yiyebilirsiniz. Biz Balaban kesmeyince ilave olarak birer şiş aldık. Yemeğin yanında şıra içmenizi tavsiye ederim. 


Fahrettin Usta işine saygısı, emeği ve çalışkanlığıyla bir efsane. Siz de Eskişehir'e giderseniz bu lezzeti yemeden dönmeyin. 


FIREROOM - ATAŞEHİR

Ataşehir'e taşındığımdan beri bu semtin farklı enerjisi beni hep şaşırttı. Bu enerjiye rağmen yemek konusunda tercih edilebilecek gurme mekanların azlığından hep şikayet ettik. Ünlü şef Hazer Amani'nin ortak olduğu ve konseptini belirlediği Fireroom bu konudaki eksikliği kapatma iddiası ile ortaya çıktı. Konsepti "Sokak Lezzetleri" olan restoran ilk açıldığı günden bu yana özellikle öğlen servisinde çevredeki beyaz yakalıların büyük ilgisini çekiyor. Sokağın ortasında küçük bir benzin istasyonu havasındaki mekanda sıra beklemeden oturmak çok zor. Benim buraya gitme nedenim ise İzmir'den gelen Asım Usta'nın benzersiz kokoreçi...



Asım Usta kokoreç konusunda bana göre sadece İzmir değil Türkiye'de 1 numara. Ama oradaki lezzetin İstanbul'da olacağından şüphe ederek gittim. İşin psikolojik boyutunu bir kenara bırakırsak kokoreç çok da farklı değildi zaten oradan donmuş geliyor ama işin pişirilme kısmında da hata yapmamışlardı. Ayran deyip geçmemek gerek özellikle ekmek arası ve sokak lezzetlerinde yanında içtiğiniz ayranın kalitesi bence çok önemlidir. İstanbul'da pek bilinmez ama Balıkesir'in Çayırhisar köyünde üretilen Özerhisar ayranı efsanedir. Bunu bulup tedarik etmek ve sunmak bile mekanın notunu doğrudan yükseltiyor. Sosisli ve hardallı sosu için ayrı bir yazı gerekir.



Ben kokoreç ve sosisli yedim eşim ise menüde en çok tercih edilen lezzetlerden olan Fireroom Burger denedi. Burger ekmeğini kendileri yapıyor ve aktif karbon kara burger ekmeği çok lezzetli. İçindeki etin kalitesi belli oluyor. Bamya turşusu ise çok değişik tadı olan güzel düşünülmüş bir ürün. Fatboy dedikleri burger ise "Ben doymam" diyenler için hazırlanmış ve menüdeki en pahalı ürün. Sokak lezzetlerinin modernize edilmiş hali diyebileceğimiz menüde ayrıca kaburga taco ve Elazığ usulü köfteli tost gibi farklı ürünleri de bulabilirsiniz. 



Yemeğin sonunda tatlı isterseniz İspanyolların tulumba tatlısı diyebileceğimiz Churros yiyebilirsiniz. İki farklı sosla sunuluyor ama çikolata sosu ile yemenizi tavsiye ederim. Fiyatlar tabii ki sokakta satılan sokak lezzetlerinin biraz üzerinde. Benim eleştirim servisin biraz daha hızlı ve özenli olması gerektiği. Onu da zamanla hallederler umarım. 


KÖFTECİ ALİ BABA- ARNAVUTKÖY

Ali Baba Köftecisi 1980 öncesinde araba ile köfte sattıktan sonra Arnavutköy'de 5 masalı küçük bir dükkan açarak aynı lezzeti sunmaya devam etti. Daha sonra o dükkan da büyük bir yere geçti belki ama hala eski dükkan duruyor ve ben gittiğimde eski mekanı tercih ediyorum. Köfte konusunda zevkler çok farklı olduğundan herkese göre "en iyi" köfteci sıralaması farklı olabiliyor. Ben Ali Baba'yı ilk 5 içine her zaman sokarım. Neyse burada köfte yüzde 100 dana eti ile her sabah çekilen kıymadan hazırlanıyor. Lezzet katması için klasik baharatlar katılıyor ama buraya kadar standart olanlar arasında fark yaratan el ayarı bence. 



Bir köfteciden ne beklersiniz lezzetli ve doğru şekilde pişirilmiş köfte ve piyaz ile salatanın kaliteli malzemeden yapılması. Burada etin lezzetini beğendim ve içi sulu kalacak şekilde doğru ızgara edildiği ortada. Piyaz için kullandıkları fasulye standart ama domates gerçekten çok lezzetli. Basit ve sade olan her zaman güzeldir. Canınız iyi bir köfte yemek istiyorsa (özellikle de harika bir havada Boğazda benim gibi 8 km yürüdükten sonra) burasını tavsiye ederim. Servis hızlı ama biraz daha güler yüzlü olabilirler. Köftesini beğendiğim yerlere ara sıra uğrayıp aynı kaliteyi koruyorlar mı bakmam gerekiyor. 


Porsiyonda 8 tane ufak köfte var ve Haziran 2018 itibariyle fiyatı 20 TL. Piyaz ve salata ise 10 TL. Ben yemedim ama Kemalpaşa tatlısı ile yemeği sonlandırabilirsiniz. 


KAYHAN PİDELİ KÖFTE - ATAŞEHİR

Ataşehir son dönemde gösterdiği hızlı büyüme ile Anadolu Yakası'nın yeni merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. Batı Ataşehir'de açılan Watergarden ise bünyesinde çok sayıda restoranı barındırıyor. Ortada devasa bir havuzda her saat başında ışık,ses ve su ile harika bir şov sunuluyor. Bunun yanında Nostalji Sokağı projelerine bayıldım. Arnavut kaldırımı döşenen bir sokak düşünün taş duvarlarla ve çiçek sarkan balkonlarla dolu içinde Anadolu'nun her bölgesinden yöresel lezzetlerin olduğu restoranlar sıralanmış. Her seferinde başka bir şehre gitmiş gibi oluyor insan. Biz bu sokakta dolaşırken Ebru'nun da Bursalı olmasından dolayı tercihimizi Kayhan'dan yana yaptık. Hele Cantık lafını duyan eşim adeta çıldırdı çünkü bir Bursalının İstanbul'da kesinlikle bulamayacağı bir lezzet olan Cantık burada menüde var. 



Bilmeyenlere anlatalım Cantık bir çeşit pide ama hamuru hem kalın hem de yumuşak olduğu için bir başka. Kıymalı ve Kuşbaşılı olarak hazırlanıyor ve boyutları lahmacundan ufak oluyor. Benim Bursa'da yaşadığım dönemde Altıparmak'da yediklerim iyice ufak oluyordu ama inanılmaz lezzetliydi. Kayhan zaten Bursa'da yıllardır bu lezzeti en iyi yapan yerlerin başında geliyor ve aynı lezzet artık Ataşehir'de var. Cantık söyledik ve paylaştık çünkü pideli köfte yemeden olmaz. Pideli Köfte için Bursa'ya gidenler bilirim Kayhan yine aynı lezzeti buraya taşımış. Köftelerdeki etin kalitesi kendini belli ediyor ve sosu çok özel. Yoğurt ise yanına çok yakışıyor. 



Köfteler biraz ufak ama porsiyonda 12 tane var ve doyurucu. Ben tereyağı az istedim malum kilomuza dikkat etmeliyiz ama siz bol koydurun benim için. Pideli Köfte ile yanıp tutuşanlar hadi yaşadınız. Unutmadan yanında ne içmeli diye sorarsanız cevabım tabii ki şıra olur. Sadece cantık yemek için gideceğiz birgün. Bu İstanbul'da pek bilinmeyen lezzet ile umarım herkes tanışır. Sokaktaki mekanları ziyaret ettikçe onları da yazacağım. Afiyet olsun. 




KÖFTECİ BEHÇET- İZMİT

Köfte denince her şehirde mutlaka "ünlü" bir köfteci bulabiliyorsunuz. Eskiden Kocaelispor ligde mücadele ederken gerek muhabir gerek spiker olarak çok sık gittiğimiz İzmit'e uzun bir aradan sonra maç anlatmak için gittiğimde çok duyduğum Köfteci Behçet'i arkadaşlarıma tavsiye ettim. Şehir merkezinde Kapanönü çarşısında fast-food, tantuni ve tavuk dönerciler arasında kalan Behçet adeta çölde bir vaha gibi. Biz akşam 18.00 gibi gittiğimiz için tam kapanmak üzereydi ama köfteleri tatma şansı bulduk. Mekan temiz ve ferah personel işini biliyor. 


Köfteden önce piyaz söyledik. Klasik köfteci piyazında fasulye kıvamında pişirilmiş ve lezzetliydi. Dükkanın kapanmasına dakikalar kala taze ekmek için fırına eleman göndermesi de dikkatimizden kaçmadı. Köfte ne İnegöl gibi lastiksi kıvamda ne de Sivas köftesi gibi dolgun ve hafif sert değil. İkisinin ortasında ve biraz ev köftesi ya da arabacı köftesi lezzetinde. Ben tadını çok beğendim yanında soğan biber domates ile servis ediliyor. Köftecide beklentiniz nedir bilmem ama ben yedikten 1 saat sonra midemde hiç etki bırakmayanı severim. Eti iyi seçtikleri belli, ayrıca iç malzemede etin fazla olması da tadını arttırıyor. Soğan ve sarımsak dengesini iyi ayarlamışlar.


Köfte haricinde antrikot ve biftek de yiyebilirsiniz ama benim tavsiyem klasik ikili köfte-piyazdan şaşmayın. Servis Pazar hariç hergün 11 gibi başlayıp 16-17 gibi bitiyor. İzmit'in meşhur Çenesuyu burada cam şişede eski usul veriliyor aklınızda olsun. Tavsiye ederim.

ABDÜSSELAM BALABAN - ESKİŞEHİR

Eskişehir'de ne yemeli sorusunun cevabını pek çok kez "çibörek" olarak veren birisi olarak bu kez farklı bir lezzetin tadına bakmak istedim. Aslında aklımda Odunpazarı Köfteci Ahmet vardı ama vaktimiz kısıtlı ve merkezde olunca Balaban Kebabı denemeye karar verdik. Bu nedenle kısa bir araştırma sonrasında Abdüsselam'ı bulduk. Mekanın girişini bulmak zor olabilir çünkü tabela ufak ve bir lokanta göremiyorsunuz. Küçük bir kapıdan işhanı benzeri bir yere girdikten sonra koridorun sonunda mekanı görüyorsunuz. içerisi ufak ama ününden dolayı her daim dolu.


Bu yemeğin mucidi Abdüsselam Usta'dan bayrağı devralan Necdet Bey ve oğlu tarafından işletilen restoranda menüdeki seçenekler içinde karışık tabak en güzeli. İçinde dört tane köfte ve bir şiş et olan Balaban kebabı sipariş edebilir ya da sadece et ve köfte de isteyebilirsiniz. Balaban kebabı bir hayli fazla olan pide üstüne salçalı sos, yoğurt ve bol tereyağı ile servis edilen et ve köfteden oluşuyor. Pidenin bu kadar çok olmasına anlam veremesem de herhalde doymak için diye düşündüm. Çok yağlı gibi gözüküyor ama bana göre normal. Yine de yağ ile arası olmayan salata insanlarının uzak durmasında fayda var. 


Etlerin lezzetine diyecek lafım yok. Belli ki güzel et alıyorlar bunun için lezzet fevkalade. Ben bu kadar pide ve sos içinde yüzmese daha mutlu olabilirdim. Yine de denediğim için pişman olmadım hatta daha bol vaktim olduğunda bir kez daha gitmek isterim. İnternet ortamında yorumlara baktığımda ise Balaban konusunda insanların grisi olmadığını gördüm. Beğenen yere göğe sığdıramıyor beğenmeyen de felaket yorumlar yazmış. Damak tadına karışamayacağıma göre ben beğenenlerin tarafında yer alayım ama müptelası olacak kadar değil diye de not düşeyim.


Siz bence kendiniz deneyin ve kararı verin. Bu tür yerel lezzetleri ve gizli kalan mekanları bulunca desteklemek şart. Tam şehrin merkezinde ama bulmak için çaba harcamanız gerekir. Afiyet olsun.


TEMAŞALIK RESTORAN- YENİŞAKRAN

Ege'de yolculuk yapmayı çok seviyorum. Ayvalık Altınova'da yaz-kış kalmaya başlayan annemi ziyaret için İzmir'e uçakla gidip Enterprise'dan araba kiralayarak yolculuk yapınca yol üstünde yemek molası için Şakran'ı seçtim (işin doğrusu karnım orada iyice acıktı) Daha önce Şakran Böreği yemiş ama pek beğenmemiştim. Yol kenarında Temaşalık restoranın tabelasını görünce belki de ilginç sayılabilecek isminden etkilenerek içeri girdim. Burası kendi halinde bir yol üstü lokantası. Menüye bakınca kavurma ve tandırın daha cazip olduğunu gördüm. Ben tercihimi kuru fasulye ve pilav üstü kavurmadan yana kullandım. Etraf temiz ve tertipli servis ise güleryüzlü.



Çorba sevenler burada günün her saati çorba bulabilir. İşkembe ve kelle paça güzel gözüküyordu. Kuru ile başlarsak vasat sayılabilecek bir lezzeti vardı ama kötü diyemem. Pilav tane tane ve lezzetli kavurma ise gerçekten çok güzeldi. Ben önce az sipariş ettim ama sonra bir yarım daha istemek durumunda kaldım. Yağı ölçülü ve iyi pişmiş bir etti. Salatanız ikram olarak masaya geliyor. 
Buranın asıl spesyali olan Kuzu Tandır ise menüde hemen dikkat çekiyor. Ben yemedim ama sosyal medyada yiyenler övgüyle bahsetmişlerdi. 



Sulu yemek çeşitleri değişiyor ama bu bölgede İzmir Köfteyi iyi yapmayana lokanta açtırmazlar. Her yerde olduğu gibi ızgara köfte ya da tavuk şiş de yiyebilirsiniz. Ama benim size tavsiyem kavurma ve tandır olacaktır. Burada ayrıca fırın da olduğu için pide çeşitlerinin de tadına bakabilirsiniz. Köy yumurtası ile servis edilen kıymalı benim favorim. Üstündeki yumurtanın sarısına biz şehirde hasret kaldığımız için ayrı bir övgüyü hak ediyor.



Fiyatlar uygun çoğu yemek de lezzet olarak bir yol üstü restoranı standartının üstünde. İzmir'den gelirken Aliağa'yı geçince YeniŞakran karşınıza çıkacak. Merkeze gelmeden virajda yolun sağında Temaşalık Restoran yer alıyor. Ben bir daha geçersem yine uğrar yerim. 


SANDZAK BALKAN MUTFAĞI - PENDİK

Balkan mutfağını özellikle Boşnak yemeklerini çok severim. Yıllar önce Saraybosna'da çarşıda yediğim köftenin yanına yaklaşan daha olmadı ve tadı damağımda kaldı. İstanbul'da son dönemde adını sıkça duyduğum iki lokanta var. Bunların ilki Pendik Marina içindeki Sandzak Balkan Mutfağını geçenlerde ziyaret ettim. Güzel bir manzara ve ferah bir mekanda iyi dekore edilmiş lokantanın iç kısmına oturduk. Burası içkili bir mekan ama biz öğle yemeği için karnımız çok aç olmadan gittiğimiz için sınırlı şeyler söyledik. 



Tipik bir Balkan restoranında olduğumuzdan önce hamur işi ne var diye baktık ve menüde hemen göze çarpan Boşnak Mantısı'nı (18 TL) istedik. Bu mantıda baklava hamuru gibi incecik açılan el yapımı hamurun içine soğanı ve baharatı son derece dengeli kıyma konuyor. Tabağın ortasında süzme yoğurtla servis ediliyor. Tadı çok güzeldi ve kıymada kullanıla et kendini hemen belli ediyordu. Boşnak Mantısı tam not aldı. Köftelere geçecek olursak klasik büyük yuvarlak Balkan Köftesi ve Cevapcici istedik. Balkan Köftesi ortasında kaymak ile servis ediliyor. Bu köfte inanın bir başyapıt. Cevapcici ise bizim İnegöl köfte tipinde ama o kadar elastiki değil. 



Köfte gerçekten çok lezzetli ama yanında garnitür olarak verilen bulgur pilavının tadı hemen ayrılıyor. O kadar beğendik ki ayrı bir tabak daha bulgur pilavı istedik. İçinde kuru et kullanılmış ve et suyunda pişmiş bulgur pilavından kendinizi kontrol edemezseniz tabak tabak yiyebilirsiniz. Kaşarlı köfte ve pideli köfte de denenebilir. Özellikle pideli köftesi hakkında iyi yorumlar yazıldığını gördüm. Kurufasulye Balkanlarda bir başka pişiriliyor. Bursa'da Kardeşler'de yediğim acı biberli kuru muhteşemdi. Burada da kuru etle pişirilen kurufasulye ve yanında bulgur pilavı turşu ile harika bir menü seçeneği olabilir. 



Bu coğrafyanın yemek kültüründe kuru etin ayrı bir önemi var. Tek başına harika bir rakı mezesi olabilecek kuru et biranın yanında da harika gidiyor. (Yine Pendik'te hala gidemediğim Lipa'ya da en kısa zamanda gitmek şart oldu) Kuru et ayrıca yemeklerin içinde de yemeğin tadını doruğa çıkartıyor. Sandzak'ta lokum ve diğer et çeşitlerini de bulabilirsiniz. Klasik olarak son dönemin modası tahtada servisle masanıza geliyor. Eti güzel seçen bir yerde etin her türlüsünü çekinmeden yiyebilirsiniz. 



Fiyatlar çok ucuz değil hatta pahalı. Balkan Köftesi tek başına sizi doyurmaz fiyatı 24 TL...Lezzet olarak laf söylenemez ama fiyatların ucuz olmadığını hatırlatmam gerek. Tek eleştirim tadını çok sevmeme rağmen bulgur ve fasulyenin normalden daha yağlı olması. Tatlı ve kömürde pişen Türk Kahvesi de yemekten sonra sizleri bekliyor. Özellikle kahvesi çok övgü almış.


UĞUR KOKOREÇ-KÖFTE - ŞEMİKLER

Hafta sonunda Karşıyaka'nın maçını anlatmaya İzmir'e gidince farklı bir lezzet noktası aramaya başladığımızda çocukluk arkadaşım Levent'e danışmaya karar verdim. Havalimanından doğrudan Karşıyaka'ya gideceğimiz için yakınlarda bir yer söylemesini istedim. sağolsun bizi öyle bir yere yönlendirdi ki hayatımda yediğim en güzel kokoreçi tadmama neden oldu. Mavişehir'e gelmeden Şemikler sapağından içeri girince yol bitene kadar gidin, ikiye ayrılan yoldan sağa dönün 200 metre gidince sağda Uğur Kokoreç ve İnegöl Köfte salonunu göreceksiniz. Çok içeride kalmasına ve ufacık bir dükkan olmasına rağmen bilenlerin sayısı çok fazla. Küçük ama temiz bir dükkan ve sıcak bir ortam var. 



Mekanın sahibi Uğur Bey bu işe gönül vermiş. Ben bir işi severek yapan insanın başarısız olacağına inanmıyorum. İşi üzerine kafa yoran, çalışan ve kaliteden ödün vermeyen her zaman kazanır. Türkiye'nin her yerinden süt kuzu malzemesi toplayan ve bunu soğuk hava deposunda saklayan Uğur kendi imalathanesinde kokoreçleri sarıyor. Bu bile hazır kokoreç yapan yerlere göre en az iki adım önde olmasını sağlıyor. Burada sadece iki alternatif var. Kokoreç ya da İnegöl Köfte. Kokoreçle başlarsak İzmir usülü yani içine domates-biber gibi malzemeler katmadan ve iri kesilerek hazırlanan kokoreç kendini tabakta hemen belli ediyor. Çoğu yerde kullanılan fabrikasyon kokoreçte halkanın ortasında büyükçe bir yağ tabakası olurken burada yağın miktarı çok az.



Kokoreç adına İstanbul'da Şampiyon-Mercan gibi ünlü mekanlarda domates-biber-baharat karışımı sunulurken burada et ön plana çıkıyor. Etine güvenen Uğur baharat atmadan soruyor. Acı seviyorsanız üstüne özel biber-kimyon karışımından oluşan baharatı koydurun. Ben kokoreci ekmek arası severim. Ekmekler yandaki fırından sıcacık geliyor. bu kadar yumuşak ve lezzetli kokoreç hayatımda yemedim desem abartmış olmam herhalde. Yanında masanızdaki üç farklı acı biber turşusundan ya da kurutulmuş biberden acıya takviye yapabilirsiniz. Kokoreç öyle lezzetli ki yedikçe yiyesiniz geliyor aman dikkat...



Burada en az kokoreç kadar lezzetli olan İnegöl Köfteden yemeden kalkmayın derim. Levent bana "Köftenin tadına bakmadan geçme" dedi ben de dediğini yaptım ve ortaya köfte söyledik. İnanın köftesi de kokoreç kadar güzel. Etine güvenen her müessese gibi baharata boğmadan köfteyi hazırlamış. İçi yumuşak dışı kararında kızarmış gelen köfte çok lezzetli. Burada şalgam ve ayranda da piyasanın en iyileri alınmış. Kola yok ama isteyene Niğde Gazozu veriliyor. Gizli kalan ve meraklısı dışında bilinmeyen Uğur Kokoreç-Köfte bence "benim" diyen her yere fark atar. 



Fiyatlara gelince Mart 2015 itibarıyla : Kokoreç ve Köfte Porsiyon 13 TL... Yarım Kokoreç 8, Çeyrek 5 TL... Ayran-Şalgam-Gazoz 2 TL... Fiyat Kalite endeksine göre burası en üst seviyede övgüyü hak ediyor.


BYRON - CHELSEA LONDRA

Londra'ya gitmeden "Ne Yemeli" araştırmasını yaptığımızda hemen herkesin önerdiği bir burger restoranı karşımıza çıktı: Byron. Bu zincir restoran hamburgerinin lezzeti ile nam salmış. Biz Londra'nın en sevdiğimiz bölgesi Chelsea'de gezerken Byron'a uğramaya karar verdik. King's Road hem ünlü markaların şık dükkanlarının olduğu bir cadde hem de Saatchi Gallery gibi önemli bir sanat galerisini gezme şansınız var. Biz güzel bir sergiye denk geldik ve modern sanat eserlerini çok beğendik. Güneşli ama soğuk bir Londra gününde karnımız acıkınca Byron'a uğradık. Şehrin pek çok yerinde Byron var ama en şık restoran burada herhalde. İngiltere'de restorandan girince kafanıza göre bir yere oturamıyorsunuz. Girişte beklemeniz gereken bölgede bir garsonun gelip sizi yönlendirmesi gerekiyor. Biz şansımıza hiç beklemeden uzunca bir masanın ucuna geçtik. 

Londra'da beni en çok şaşırtan insanların sabrı oldu. Herhangi bir yerde kuyruk uzun bile olsa sabırla bekliyorlar. Byron biz oturduktan sonra dolmaya başladı. Kapıda uzun bir kuyruk oldu ve garsonlar bekleyen insanlarla ilgilenmediği anlarda bile kimse dönüp "Hadi kardeşim acele edin bekliyoruz burada" demedi. Neyse menüye göz atarak siparişlerimizi verdik. Menü çok kalabalık değil ama gayet yeterli. Ben acısı bol Chilli Burger tercih ettim Ebru ise Cheese Burger istedi. Hem ev tipi patates hem de normal patates kızartması istedik. Ebru Coleslaw da söyledi. Burgerler açık mutfakta hazırlanıyor ama restoranda oturanlar kokuyu çok almıyor. 

Hamburger ekmeği çok lezzetli, içi güzelce kızartılmıştı. Hamburgerin yanında sadece salatalık turşusu konuyor tabağa. Nasıl pişmesini istediğinizi soruyorlar ve burgerin üstünde küçük bir bayrak bunu garsona hatırlatıyor. Burgerin lezzetine gelecek olursak gerçekten harika. Etin kalitesi ve kullandıkları malzeme çok çok iyi. Ne çok küçük ne çok büyük... Izgarada tam kıvamında pişirilmiş benim burgerimde chilli nefis bir acı kıvam yaratmıştı. Patatesler biraz vasat geldi. Bize çok parça pinçik bölümü gelmişit belki de şansımıza... Daha sonra yan masaya gelen patatesler daha güzel gözüküyordu. Önemli olan burger dedik ve bu küçük kusuru görmezden geldik. Burgerin lezzeti bütün kusurları örtecek derecede...

Bizim tadına bakma şansı bulamadığımız ama burada çok sevilen kızarmış kabak ve salatalar çok güzel gözüküyordu. Özellikle kızarmış kabağı neden yemedik diye hayıflandım artık bir sonraki sefere inşallah. İngilizler burgerin yanında milkshake içmeyi seviyorlar. Buranın çilekli milkshake'i meşhurmuş aklınızda olsun. Burger istemezseniz menüde güzel salatalar var. 

Ben Byron'ı çok beğendim. Londra'ya yolunuz düşerse şehirde çok şubesi olan Byron'da burger yemelisiniz. Çok ucuz olduğu söylenemez. Hesap yukarıda; İki kişi 30 Paund ödedik ama hak ettiler. 

300 King's RoadLondraGreater London SW3 5UH

Menüye göz atmak için : 

https://www.zomato.com/tr/london/byron-kings-cross-chelsea/menu#tabtop


FİLİZLER KÖFTECİSİ - TUZLA

Geçenlerde Türkiye Kupası maçı anlatmak için daha önce hiç gitmediğim Tuzla'daydım. Maç saat 12.00'de olunca çıkışta hep adı geçen sahildeki köftecileri ziyaret etmek şart oldu. Tuzla sahili başlı başına bir tatil kasabası gibi. Ben bu kadar bar ve restoranı beklemiyordum. Tuzla'da en bilinen köfteci Filizler... Üsküdar'da da şubesi olan Filizler Köftecisi "Türkiye'nin En İyisi" iddiasıyla ortaya çıkmış. Bu tartışılır ama test etmek gerek. Mekan çok geniş hatta eski yeri yetmemiş olacak yanda yeni bir yer daha alıp genişlemişler. Hava güzel olunca dışarıda oturduk...



Masalar temiz servis hızlı... Köfte sipariş ettik, ben hem Filizler Köfte hem de Kaşarlı köfte istedim. Köftenin olmazsa olmazı Piyaz burada gayet sıradandı. Patates kızartmasını ise kibrit çöpü formatında servis ediyorlar ama ben daha iri doğranmış olanı tercih ederim. Neyse önemli olan köfte... Köfteler gelince önce Filizler Köfte'nin tadına baktım. Kullandıkları etin kalitesi hemen belli oluyor çok baharatlı değil ve iyi bir ızgarada kurutmadan pişmişti. Köfteyi beğendim. Kaşarlı Köfte ise yine kıvamında pişmişti ve tadı çok güzeldi. Acılı Köfte ve Special Köfte de yenebilir. 



Köftenin lezzeti İnegöl ve Tekirdağ arasında bir yerlerde geziniyor ama başarılı. Burada sebzeli köfte ve kasap köfte en fazla beğenilen çeşitlerin başında geliyormuş. İsterseniz köftenin yanında köpüklü açık ayran içebilirsiniz. Köfteci olarak 2012 yılında Hürriyet tarafından en iyi seçilen mekan son dönemde moda ola steak restoranı tarzında da hizmet vermeye başlamış. Moda olan tahtada servis burada da var. Ben hep o tahtaların yıkansa bile nasıl temiz ve bakteri üretmeden kalabildiğini merak ediyorum ama o başka bir konu. Etlerini yemedim ama görüntüleri güzeldi. Yine de köfteci olarak iyi bir çizgi yakalayan mekan için steak işi biraz risk gibi görünüyor. 



Burada isterseniz zeytinyağlı büfesi ve salata büfesinden de seçim yapabilirsiniz. Patlıcan Salatasının iyi olduğunu daha önce gidenler söylüyorlar. Yemeğin üstüne tatlı için çeşitler fazla. Kaymaklı Kemalpaşa ya da Dondurmalı İrmik ilk tercih edilebilecekler. Köftenin porsiyonu Aralık 2014 itibarıyla 15 TL. Kaşarlı 16... Adam başı 25-30 TL gibi çıkabilirsiniz. Köftesini gerçekten beğendim ama 1 numara dersem bazı köftecilere haksızlık etmiş olurum. Benim için İstanbul'da ilk 5 içine girerler hatta tam olarak 4. sıraya yerleşirler... 



Cumhuriyet Cad. No: 135 Tuzla İstanbul 

0216 395 91 06 


ORHAN İNEGÖL KÖFTE - İNEGÖL

Bu kadar yıldır Bursa'ya gider gelirim İnegöl'e gitme şansım hiç olmamıştı. Ziraat Türkiye Kupası maçını anlatmak için İnegöl'e gidince dönüş yolunda yıllardır methini duyduğum meşhur köfteden yemeden dönmek olmazdı. İnegöl-Bursa yoluna çıkar çıkmaz sağda şubesi olmasına rağmen ilk ışıklardan sol tarafa yan yola girip asıl merkezine gittiğimiz Orhan Köfte bu işin en iyilerinden. Orhan Bey daha eski bir işletme olan Zeynel'in yanında işi öğrenip 1990 yılında kendi dükkanını açmış. Lokanta büyük ve ferah, içi zevkli döşenmiş ve Orhan Çelik hala işinin başında özellikle mutfağa girerek elini hiç çekmeden lezzetin korunmasını sağlıyor. 


Ülkemizde her bölgede hatta her il ve ilçede kendine özgü köfteler yapılıyor ama İnegöl Köftesi bir başka oluyor ve bu lezzeti en iyi kendi yerinde tadabilirsiniz. Ben içinde sadece et ve çok az baharatla hazırlanan bu köfteyi severim. Önce masaya gelen ikramlar ve köftenin olmazsa olmazı piyazdan başlayalım. Yoğurt bıçakla kesilecek kadar yoğun ve lezzetli, patates kızartması yağ çekmemiş, piyaz ise gerçekten özel bir lezzet barındırıyor. Piyazda kullanılan fasulye Erzincan'dan zeytinyağı ise Ayvalık'tan getiriliyor. Köftenin yanında servis edilen acı sos ise lezzeti arttırıyor. 


Gelelim köfteye, ben "İnegöl Köfte" adı altında pek çok yerde köfte yedim ama böylesine rastlamadım. İyi yapan yerler tabii ki var ama burası başka. Orhan Köfte bu işi iyi biliyor ve etin en iyisini kullanıyor. Zaten bu işin en önemli kısmı kullandığınız et. Kekikle beslenen ve doğal otları yiyerek büyüyen hayvanın eti zaten lezzetsiz olamaz. Klasik köfte mutlaka yiyin ama Kaşarlı köfte de harika. Ben ikisinden de yedim ve eşit derecede beğendim. Acılı köfte de denenebilir. Köfte dışında et çeşitleri de bulunuyor ama bu köfte varken onlara sıra gelmiyor. 


Köfteden sonra tatlı olarak Kemalpaşa ya da Sütlü Kadayıf yiyebilirsiniz. Buranın spesyali Sütlü Kadayıf olduğu için ben azıcık tadına baktım. Hafif ve lezzetliydi. Servis çok hızlı ve mekan büyük ama biz boş bir zamanında gittik, bazen dükkan ağzına kadar doluyken biraz bekleyebiliyorsunuz. Bu lezzet için inanın beklemeye de değer. Fiyatlar uygun tavsiye ederim.


İnegöl - Bursa Karayolu 2. km. 
0224 714 1919 - 0224 714 2121