BEKO KAVURMA - ELAZIĞ

Elazığ-Malatya yolunun hemen hemen yarısında kavurmacılar cenneti bulunuyor. Yol kenarı yemek mekanları içinde yıldızı bol olanlarından. Millet buralara ailecek gelip kavurmasını yiyip şehrine geri dönüyor. Biz de bu durumla meşgul Malatya’ya doğru yola koyulduk. Yolda bir telefon trafiği… Açız biz, nerelere gidelim. Üç beş konuşma sonrası ortak fikir bizi BEKO’ya yönlendirdi. Meşhur beyaz eşya firmasının bir fabrikası var herhalde buralarda bir yerde onun yanındadır… Bunlar kavurmacı da mı açmış gibi fikir yürütmelerden sonra, karşımıza çıkan tatlı bir dönüşün ilerisinde tabela gözüktü: BEKO Kavurma…Hop yemen yanaştık binanın önüne. Gayet temiz, düzenli. Sinek yok böcek yok. Yol yanı olmasına rağmen toz yok toprak yok. İçeride aileden bayanlar da çalışıyor.


Masalara kurulduk. Ne yiyeceğiz dedik garsona. "Tabelada yazıyor abi" dedi şakayla karışık. Az mı yesek çok mu yesek derken birer porsiyon ile başlayalım yetmezse ilave alırız dedik. Abartmıyorum 5 dakika sonra her birimize birer salata tabağı, birer buğday pilavı ve kiremitte servis edilmiş kavurma geldi. Fotoğraflardan da göreceğiniz gibi sadece et. Üzerinde ne bir süsleme, ne maydanoz, ne baharat hiç birşey yok. Bu iddialı bir yemeğin göstergesidir bilirsiniz. Yani aşçı bize diyor ki: Kardeş benim yemeğim ahanda ortada, öyle otla çöple saklama ihtiyacım, yemeğin lezzetini sosla, baharatla, yakıştırmalarla örtme derdim yok. 


Ben yine de biraz kırmızı biber serptim üzerine. Ama bu bölgelerin et lezzeti, bölge hayvanlarının açık arazide, otlaklarda doğal besinle beslendiğinin bir sonucu. Masaya getirilen kalın taze soğanları ilk kim yiyecek göz atmasından sonra etten ilk çatalı aldık. Hımmm.
Son eti çatal ile ağzımıza yolladıktan sonra, etin bazılarının tandır gibi yumuşacık, bazılarının hafif sert olduğunu söylemeliyim. Bölge halkı sert eti seviyor. Çünkü taze et sert olur diyorlar. Ayrıca etin çeneyi yormasından da hoşlanıyorlar. Biz şehirli insanlar olarak yumuşak eti daha çok seviyoruz. Çenemizi daha çok konuşmalarda yoruyoruz. 


Pilav: Eh… Salata: Yeterli ama alıştığımız yağ ve limon yoğunluğu azdı. Ayran: Lezzetli. Taze Soğanlar: Harika, mide yakmıyor. Et: Lezzetli. Hesap: 1 porsiyon yemek ve içecekler adam başı 30 TL. Lokanta sahibi bize ayrıca Malatya’dan gelme burma kadayıf tatlısı ikram etti ki masanın en lezzetlilerinden birisiydi. Çıtır çıtır, şerbeti yerinde. Bir daha gider miyiz? Buralara yolum düşerse bir daha gidilebilir. Ayrıca bölgedeki diğer kavurmacılar da denenebilir.

   
Not: Bu yazıyı sitedeki mekanların çoğuna birlikte gittiğin TV Yönetmeni dostum Teoman Kozan kaleme aldı. Damak tadına güvendiğim Teoman'dan yeni lezzet duraklarını da kaleme almasını rica ettim. Bir sonraki yazısını sabırsızlıkla bekliyorum. 


EMİN USTA DÖNER - KOZYATAĞI

Siz hiç pazarda döner yediniz mi? Eminim bu soruya şaşıranların sayısı bir hayli fazladır. Semt pazarlarında dönercileri hep görürüz ama sadece döner yemek için semt pazarına gidenlerin olduğunu söylesem ne dersiniz? İstanbul'da Anadolu Yakasında oturan ve damak tadına düşkün olanların bazılarının iyi bildiği Emin Usta Perşembe günü Erenköy, Cuma günü Kozyatağı ve Cumartesi günü Sahrayıcedid semt pazarlarında tezgah açarak seyyar döner satıyor. Ve emin olun pek çok restorandan daha lezzetli döner yapıyor. Ben de yemeden inanamadım ama yedikten sonra lezzetine tam not verdim. Müdavimleri olan ve her daim önünde uzun kuyruklar oluşan Emin Usta'nın sırrı ne? 



Yukarıdaki fotoğrafa bakınca dönerden anlayan herkes çok kaliteli bir yaprak dönerin olduğunu görmüştür. Etin kalitesi ve doğru marinasyon döner işinde en önemli iki nokta. Emin Usta bu doğru formülü yakalamışa benziyor. Biraz yağlı ama bence lezzeti veren de bu zaten... Özellikle tabakta değil ekmek arası yiyecekseniz mutlaka ekmeğin yağa bandırılmış olmasını isteyin. 12.00-14.00 arası devamlı kuyruk var benden söylemesi. Döneri de 15.30 gibi bitiyor haberiniz olsun. 



Döner konusunda çok seçici olan beni bile memnun eden bu döneri ilk 5 arasına almamız gerek diye düşünüyorum. Kuzu-Dana karışımı ideal yağlı ve tadı mükemmel. Cuma günü Kozyatağında Eda Kebabın hemen yanındaki sokakta tezgah açıyor. Dilerseniz sokağa attığı masalarda tabureye oturup yanında fırından sıcacık gelen ekmekle ve salatayla beraber porsiyon yiyebilirsiniz. Soğan da var aslında bir dahaki sefere soğanlı yiyeceğim. Kalite ve fiyat açısından tam not alır. 


METET KÖZDE DÖNER - KUZGUNCUK

İstanbul'da Anadolu Yakasında Boğazın en güzel semtlerinden birisi de Kuzguncuk. Çocukluğumuzda unutulmaz Perihan Abla dizisiyle hafızalara yer eden bu şirin semt son yıllarda bir cazibe merkezi olmayı başardı. Tarihi evleri ve art arda açılan cafe ve restoranlarıyla eski ve yeninin bir araya sorunsuz geçtiği bir yer olmayı başarmış. Keşke biz de toplum olarak bunu başarabilsek. Konumuz döner ve Kuzguncuk'da ün yapan Metet Döneri de nihayet ziyaret etme şansı buluyoruz. Semti gezmeye gelen grupların doldurduğu üst salonda boş bir yer bulup oturuyoruz ama yerimize geçerken pişen dönerin görüntüsü beni cezbetmeyi başarıyor. 


Siparişler hızlıca alınıyor ve masaya küçük bir salata ve turşu ikramı geliyor. Ben pilavüstü döner Ebru ise İskender istiyor. Tabaklar geldiğinde ilk dikkatimi çeken benim dönerin çok fazla pişmemiş olduğu ama bunu şikayet için değil olması gereken bu olduğu için söylüyorum. Eti kurutmamış olmaları çok iyi böylece lezzeti daha iyi alıyorsunuz. Ama "Ben böyle yiyemem" derseniz garsona baştan belirtin. Döner çok lezzetli ve etin kalitesi hemen kendini belli ediyor. Dana-Kuzu karışımının oranını soramadım ama benim damak tadıma uygun. İskenderi Ebru bitiremediği için onun da tadına bakma fırsatım oldu ve beğendim. Salçası da kaliteliydi yanında verdikleri Manda yoğurdu ise mükemmeldi. 


Dönerde ilk 10 içinde olduklarını iddia ediyorlar bence de ilk 10'a girecek kadar lezzetli bir döner sunuyorlar. Döner servisi akşam da devam ediyor 20 gibi gidip döner bulma şansınız var. odun kömüründe pişen döneri iyi yapmalarının sırrı bence sahibi Mehmet Beyin kasaplıktan gelmesi ve eti iyi bilmesi. Yemeğin sonunda şekerpare, sütlaç ya da keçi peynirinden yapılan künefe yiyebilirsiniz. 



PANDELİ RESTORAN - EMİNÖNÜ

İstanbul'un en eski restoranlarından birisi de Eminönü Mısır Çarşısında yer alan tarihi Pandeli. Kuruluşu 1901 yılına kadar uzanan ve başta ulu önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere pek çok dünya liderini ağırlayan mekan bir süredir kapalıydı. Tekrar hizmet vermeye başladığını duyunca hemen soluğu orada aldık. Yemeklere geçmeden önce çoğunuzun Türk filmlerinden hatırlayacağı mavi çinilerle kaplı duvarlardan, restorana çıkan merdivenlerden, harika manzaradan ve kristal avizelerden bahsetmeden olmaz. Bu tarihi binada dekorasyon hiç değişmedi ve bunun bile heyecanını duymak yetiyor insana...


Mavi çinilerin etkisinde kalmamak mümkün değil. Menü kapanmadan önceki ile neredeyse aynı ama ufak değişiklikler olmuş. Türk Mutfağının en güzel örneklerinden seçim yapmak da kolay olmuyor. Ben fırında patlıcanlı kuzu kebabı istedim. Etlerin lokum gibi pişmesinin yanında patlıcanlar kızartıldıktan sonra fırınlanmıştı ve yağı hiç rahatsız etmedi. Zaten hem cevizli kaşık salatada hem de yemeklerdeki yağın kalitesi hemen kendini belli ediyor. 


Ispanak püresi ile servis edilen levrek ızgara ise balıkçılarda bile bulamadığım yumuşaklıkta ve lezzetliydi. Ispanak püresinin de yanına çok yakıştığını söylemeliyiz. Bu yemeklerin yanı sıra en çok tercih edilenler Kağıtta pişirilmiş levrek ve Karadeniz hamsili tereyağlı pilav oluyormuş. Ama yaprak ciğer ve patlıcanlı börek ile servis edilen dönerin de muhteşem olduğunu yiyenlerden öğrendim. Menü çok zengin kuzu incikten, tavuk külbastıya kadar uzanan bir çeşitlilik var. 


Tatlı olarak yine geleneksel Türk tatlılarından tercih yapabilirsiniz. Manda kaymağı ile servis edilen Ayva Tatlısı bu tatlıyı yemeyen beni bile cezbetti ve çok beğendim. tarihi dokuda mükemmel servisle bu deneyimi yaşamak istiyorsanız mutlaka gidin derim. Fiyatlar bir tık pahalı gelebilir ama emin olun buna değer. 


DERVİŞAN TESİSLERİ- HATAY (SAMANDAĞ)

Hatay seyahati planlıyorsanız mutlaka uğramanız gereken yerlerin başında Samandağ geliyor. Tarihi güzelliklerin olduğu Samandağ sadece 40 dakika uzaklıkta ve emin olun gittiğinize pişman olmayacaksınız. Beşikli Mağara, Musa Çınarı ve Titus Tünelini gezdikten sonra doğal güzellikler ve tarihi zenginlikler karşısında hayrete düşebilirsiniz. Bu kadar gezip yorulup acıktıktan sonra tavsiyem Dervişan Tesislerine gidip deniz ürünleri ile bir ziyafet çekmeniz. Samandağ bölgesinden taze olarak çıkarılan jumbo karides ve Lagos balığı ile bir ziyafetten bahsediyorum. Samandağ'da sahil tarafında yer alan Dervişan dışarıdan pek cezbedici durmasa da siz bana güvenin ve içeri girin. 


Otel kısmını pas geçin ve alt kattaki restorana girin. Mutfağı ve balıkların yer aldığı tezgahı gezebilir ve sipariş verebilirsiniz. Mezelerle hiç oyalanmadan bence doğrudan olaya girin. İskenderun Körfezinin en çok deniz ürünü çıkan bölgesi olan Samandağ'da herşeyin en tazesini bulmak mümkün. Jumbo Karideslerin büyüklüğüne şaşırarak tanesinin 10 ila 15 TL olduğunu öğrendiğimizde daha da şaşırıyoruz. Hemen 2 adet 15'lik sipariş edip Lagos'a geçiyoruz. Dolaptakilerden en küçüğü 2 kilo 200 gram geliyor ve biz iki kişi olduğumuz için yarısını istiyoruz. Masamıza 3 çeşit salata ve yeşillik geliyor ve hepsi taze. Kızarmış ekmek ve buz gibi bira ile beklememizin sonunda işte karşınızda...


Bir tanesi neredeyse adam doyuran jumbolar kıvamında pişirilmiş ve inanılmaz etli. Şefimiz az önce balıklara bakarken gördüğümüz barbunlardan iki tane kızartmış ve ikram olarak göndermiş. Deniz kokan taze barbunlar masanın asıl sahibi gelmeden rol çalmaya çalışıyor ve neredeyse başarıyor. Ustalık ve iyi malzeme biraraya gelince ortaya kötü lezzet çıkması neredeyse imkansız. İstanbul'da yediğimiz jumbo karidesler buradaki abilerini görse sanırım ayağa kalkıp ceketlerinin önünü iliklerler. 


Lagos bence balıkların 2-3 kralından birisi. Yedi Krallıkta en önde gelenlerden hatta !!! Bu harika balığı pişirmeyi bilmek bir sanat. Daha önce 3-4 farklı yerde yedim ama ne yazık ki işi bilmeyen ellerde heba olduğuna da şahit oldum. Dervişan'da içi sulu sulu kalan ama dışı iyi pişen ızgara lagos 10 üzerinden 10 aldı. Izgara kullanmak diye bir sanat olmalı. 1.100 kg olan balığı nasıl yedik ne zaman bitti bilmiyorum ama inanılmazdı. Fotoğraftaki tabak değil tepsi aman yanlış olmasın. Haa merak edenler için kilosu 140 TL... Zaten toplamda 3 bira ile bu yediklerimize servis ve kuver dahil 270 TL verdik. Helal-i hoş olsun. 


FAHRETTİN USTA BALABAN - ESKİŞEHİR

Eskişehir son dönemde en popüler turizm şehirlerinden biri olmayı başardı. Şehri cazibe merkezi haline getiren Prof. Yılmaz Büyükerşen bunun mimarı. Atatürk Müzesi, Masal şatosu, Bilim parkı, Porsuk kenarı atmosferiyle Eskişehir gezilmesi görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Peki "Eskişehir'de ne yemeli" dediğiniz zaman akla ilk gelenler Çi Börek ve Balaban Kebabı. Balabanı en güzel yapan yerlerin başında yılların eskitemediği Fahrettin Usta geliyor. Burası aynı zamanda Ütülü Kebap olarak da biliniyor. Usta 40 yılı aşan tecrübesiyle hala işinin başında. Pişirmesinden servisine kadar hala ilgileniyor ve sohbetiyle dükkana gelenlere işin inceliklerini anlatıyor. 


Eskiden kömürlü ütüyle başlamış işe. Sonrasında ütü biraz işin dekoru gibi kalmış ama özgün fikir her zaman iş yapar. Balabandaki şiş çok lezzetli ve marine olmadan nasıl bu kadar yumuşak olduğunu anlayamadık. İşin sırrı sanırım etin neresinden alacağını bilmekte. Köfteler ise dana döş ve koldan sulu ve lezzetli. üstüne bolca salçalı sos, yoğurt ve tereyağı ile harika bir lezzet ortaya çıkıyor. İsterseniz tek olarak şiş ya da köfte de yiyebilirsiniz. Biz Balaban kesmeyince ilave olarak birer şiş aldık. Yemeğin yanında şıra içmenizi tavsiye ederim. 


Fahrettin Usta işine saygısı, emeği ve çalışkanlığıyla bir efsane. Siz de Eskişehir'e giderseniz bu lezzeti yemeden dönmeyin. 


ÇAĞDAŞ BÜFE- BOSTANLI-İZMİR

İzmir'de hangi semte giderseniz gidin farklı lezzet durakları bulmanız mümkün. Son dönemde giderek gelişen Bostanlı'da ara sokakların birinde bilenlerin müptelası olduğu bir büfe var: Çağdaş Büfe... Özellikle dilla kaşarlısı dillere destan olan büfeye yıllar önce gitmiştim ve geçenlerde tekrar yeme şansım oldu. Bir kere İstanbul'da büfelerde yediğiniz dilli kaşarlı sandviçi unutun. Sandvicin boyutu da içine konan malzemeler de kat be kat fazla. Burada İstanbul'da konan dilin 4 katını koyarak işe başlıyorlar. Yine bol bol kaşar ve tabii ki İzmir'in olmazsa olmaza doğranmış roka yer alıyor. Turşu ve Rus Salatası ile tamamlanan sandvicin lezzeti inanılmaz. En büyük şoku ise yedikten sonra yaşadık çünkü yediğimiz bu devasa sandvic "küçük" diye geçiyormuş. Büyüğünü kim nasıl yiyor anlayamadık. 



Füme dil gerçekten çok lezzetli ve Rus Salatası içinde bolca patates püresi ile tam bir büfeci tarzı. Roka ve turşu ise tazecik ve lezzeti bütünleştiriyor. Çağdaş Büfe'de sadece dil yok, İzmir'lilerin çok sevdiği ve bir zamanlar Alsancak'da Babanın Yerinde yediğimiz Tavuk-Rus burada da çok tutuluyor. Yine kaşar-sucuk ve yumurtalı sandvici ister Rus Salatalı ister Rus Salatasız yiyebilirsiniz. Yumurtanın küçük bir çembere kırılıp pişirilmesine bayılıyorum. Ben dillinin üstüne ancak yarım yiyebildim ama tadı harikaydı. 



Sabah kahvaltısını burada sandvicle yapan çok insana rastladık. Zaten akşamüstü gibi kapatıyor yani akşam giderseniz kapalı. Erkenden giderseniz sandvic boyutlarına bakarak sipariş verin. Büyük olanı yemek her babayiğidin harcı olmayabilir. İşini böyle iyi ve düzgün yapan yerler mutlaka marka olmayı başarıyor. 


PÖÇ KASABI- HATAY

Ülkemizin gurme başkentlerinden Hatay'a bu sezon 4 kez gitme şansım oldu. Hatay denince akla gelen ikili tepsi kebabı ve künefe bu iki lezzeti de en iyi şekilde yapan yerleri ziyaret edince gerçekten farkı anladım. Medeniyetlerin beşiği Hatay'da yemek kısmına geçmeden size iki tavsiye vereyim. Antakya Arkeoloji Müzesi yeni binasında tekrar hizmete açıldı. İnanılmaz bir yer ve bugüne kadar gördüğünüz tüm müzeleri gölgede bırakabilecek zenginlikte. Hemen yakınında Hristiyanlığın ilk kiliselerinden St. Pierre kilisesini de mutlaka görmelisiniz. Son olarak tepsi kebabı için Uzunçarşıya girmeden yakındaki Habib-i Neccar camii de sizi büyüleyecek. Tüm bunları gezip acıktınız ve yolunuz Uzunçarşıya düştü. İşte orada sizi Pöç Kasabı bekliyor. Çarşı içindeki mekanını yenileyen Pöç tepsi kebabında uzman.


Eskiden kasaplarda tepsiye hazırlanan kebap yakındaki ekmek fırınında pişmeye gönderilip sonra servis edilirmiş ama artık kasapların içinde de fırın bulunuyor. Normal olarak bir kişilik porsiyonda 200 gram var ama siz istediğiniz miktarı sipariş edebiliyorsunuz. Mesela biz 3 kişi için 750 gram istedik ve ancak yetti. Siparişten sonra anında kesilen et satırla kıyma haline getirilerek tepsiye yayılarak fırına gidiyor. Tırnak pide ile çatala gerek kalmadan yenen harika bir lezzet. 


Garip gelebilir ama yedikten sonra ağırlık yapmıyor ve midenizde bir sorun yaratmıyor. Eğer Pazar günü giderseniz şaşırmayın. Pöç kasabı ve tam karşısındaki Aydın Kasap aralarında anlaşarak Pazar günleri sırayla açıyorlar. Ben ikisinde de yedim Aydın da gayet başarılı arada çok fazla fark yok ama bir tık Pöç daha lezzetli sanki... Hatay'da tepsi kebabı yemeden dönülmez ama ya künefe...

FIREROOM - ATAŞEHİR

Ataşehir'e taşındığımdan beri bu semtin farklı enerjisi beni hep şaşırttı. Bu enerjiye rağmen yemek konusunda tercih edilebilecek gurme mekanların azlığından hep şikayet ettik. Ünlü şef Hazer Amani'nin ortak olduğu ve konseptini belirlediği Fireroom bu konudaki eksikliği kapatma iddiası ile ortaya çıktı. Konsepti "Sokak Lezzetleri" olan restoran ilk açıldığı günden bu yana özellikle öğlen servisinde çevredeki beyaz yakalıların büyük ilgisini çekiyor. Sokağın ortasında küçük bir benzin istasyonu havasındaki mekanda sıra beklemeden oturmak çok zor. Benim buraya gitme nedenim ise İzmir'den gelen Asım Usta'nın benzersiz kokoreçi...



Asım Usta kokoreç konusunda bana göre sadece İzmir değil Türkiye'de 1 numara. Ama oradaki lezzetin İstanbul'da olacağından şüphe ederek gittim. İşin psikolojik boyutunu bir kenara bırakırsak kokoreç çok da farklı değildi zaten oradan donmuş geliyor ama işin pişirilme kısmında da hata yapmamışlardı. Ayran deyip geçmemek gerek özellikle ekmek arası ve sokak lezzetlerinde yanında içtiğiniz ayranın kalitesi bence çok önemlidir. İstanbul'da pek bilinmez ama Balıkesir'in Çayırhisar köyünde üretilen Özerhisar ayranı efsanedir. Bunu bulup tedarik etmek ve sunmak bile mekanın notunu doğrudan yükseltiyor. Sosisli ve hardallı sosu için ayrı bir yazı gerekir.



Ben kokoreç ve sosisli yedim eşim ise menüde en çok tercih edilen lezzetlerden olan Fireroom Burger denedi. Burger ekmeğini kendileri yapıyor ve aktif karbon kara burger ekmeği çok lezzetli. İçindeki etin kalitesi belli oluyor. Bamya turşusu ise çok değişik tadı olan güzel düşünülmüş bir ürün. Fatboy dedikleri burger ise "Ben doymam" diyenler için hazırlanmış ve menüdeki en pahalı ürün. Sokak lezzetlerinin modernize edilmiş hali diyebileceğimiz menüde ayrıca kaburga taco ve Elazığ usulü köfteli tost gibi farklı ürünleri de bulabilirsiniz. 



Yemeğin sonunda tatlı isterseniz İspanyolların tulumba tatlısı diyebileceğimiz Churros yiyebilirsiniz. İki farklı sosla sunuluyor ama çikolata sosu ile yemenizi tavsiye ederim. Fiyatlar tabii ki sokakta satılan sokak lezzetlerinin biraz üzerinde. Benim eleştirim servisin biraz daha hızlı ve özenli olması gerektiği. Onu da zamanla hallederler umarım. 


ERCİYES OCAKBAŞI (KAZIM USTA) - ADANA

Adana yemek konusunda bitmek tükenmek bilmeyen bir kapasiteye sahip. Her gidişimde farklı yerlere gitmeme rağmen hala tavsiye istediğimde farklı kaynaklardan değişik mekanlar öneriliyor. Bu defa bir dönem Adana Demirspor'u çalıştıran Erkan Sözeri hocamın tavsiyesi ile Kazım Usta'nın yerine gittik. Sağolsun bizi çok güzel karşıladı. Mekan Adana'ya ilk defa gidenlerin uçaktan iner inmez uğradığı Birbiçer'in karşısında... Burasını bilenler biliyor ve Kazım Usta kebap işinde gerçekten bir uzman. Mekan salaş ama bu sizi yanıltmasın "Adana'da ne kadar salaş o kadar lezzetli" sözünü bir kenara not edin ve buna göre rotanızı çizin. Ufacık bir dükkan içinde 4-5 masa ve ocağın başında güler yüzlü Kazım Usta olayımız bu....



Masanıza kağıt serilip servis açılınca yeşillik soğan ve ustanın hemen o anda hazırladığı ezme servis ediliyor. Domates o kadar lezzetli ki daha kebap gelmeden karnınızı doyurmamaya dikkat edin. Fesleğen koyması ise artı bir detay...Lavaşlar yan taraftaki fırından geliyor. Şalgam ise kendi el yapımları ve çok lezzetli. Kebap Adana'da hemen her yerde belirli bir standartın üstünde yapılıyor ama bazıları küçük dokunuşlarla öne geçiyor. Kaburga etinden ve sadece erkek kuzu eti kullanarak yaptığı kebaba az miktarda kuyruk yağı ekleyen Kazım Usta çok lezzetli kebabı tam kıvamında pişirince ortaya inanılmaz bir lezzet çıkmış oluyor. 



Kebabın arkasından gelen ete ise diyecek kelime bulamıyorum. İster külbastı deyin ister lokum bu etin yumuşaklığı ve lezzeti için sıfat bulmakta zorlanıyorum. Bana tavsiye ederken "Adana'nın gizli hazinesi" demişlerdi. Bu yemekleri tattıktan sonra hak verdim. Kazım Usta bir sonraki gelişimde ayrıca böbrek ve yürek de yapacağını söyleyerek o ziyareti garantiye aldı ve kalbimi kazandı. İsterseniz kaburga ve çöp şiş de yiyebilirsiniz. 



Kebap olsun salata olsun siz siparişi verdikten sonra hazırlanıyor. Lavaş yandaki fırından sıcak sıcak geliyor daha ne olsun. Kazım Usta işini severek yapıyor ve işin sırrı etin seçiminde diyor. Fiyatlar makul servis hızlı. Hijyen takıntısı olanlara tavsiye etmem ama doğru düzgün kebap yemek isteyenlere şiddetle tavsiye ederim.