EGE LOKANTASI - ALTINOVA-AYVALIK

40 yıldır gittiğim Altınova sahili benim için en güzel tatil noktalarından birisi. Burada daimi dostlar ve sakin bir ortamda tatil yapmak harika. Altınova'da sahilden köyün içine indiğiniz zaman önceleri yemek yiyebileceğiniz bir alternatif olmadığını düşünürdük. Ama uzun yıllar sonra keşfedilen bu lokanta ile bu yargımız değişti. Öyle ki öğlen yemeklerinde deniz kenarından ayrılıp köye inmeye üşenmemeye başladık. İnanın bir işi severek yapan her zaman başarılı oluyor, ustaların ustası Yurdaer Usta'nın yemekleri yıllardır aynı kalitede ve bu çizgiyi tutturmak bile başlı başına bir mesele. Tabelasında da yazdığı gibi 70 yıllık bir yerden söz ediyoruz. Burası Altınova'nın girişinde tam bir esnaf lokantası. Eski bir Rum evini lokantaya çevirmişler ve içinde sadece 6-7 masa yer alıyor. 



Basit ama temiz mekanda duvarlar eski Altınova ve Ayvalık resimleriyle süslenmiş. Pırıl pırıl lokantada yemekler Ege usülü yani zeytinyağı kullanarak pişiriliyor. Çorbalara özellikle dikkat çekmek gerekiyor. Benim gibi gerçek bir çorba düşkünü iseniz burası tam size göre. Ev yapımı çorbalar arasında tercih yapmakta zorlanabilirsiniz ama hepsi lezzetli... Çorba servisi sabah 07.00'de başlıyor ve müdavimleri paça,işkembe,mercimek,beyin ve tavuksuyu çorbalarından hangileri varsa kısa sürede bitiriyor. Öğlen servisinde çoğu zaman çorba kalmıyor. 



Günlük olarak çıkan mönüde keyfinize göre etli ya da sebzeli bir yemek mutlaka bulabilirsiniz ama etle çok arası olmayan Ebru'nun bile bayıldığı ve özellikle yemek için gittiği dana rosto inanılmaz. Etlerin yumuşaklığı bir yana o kadar kararında pişirilmiş ki yerken ağızda dağılıyor. Dana tas kebabı, ekşili köfte ya da karnıyarık varsa sakın kaçırmayın. Ayrıca pilavı da nefis. Kurufasulye sevenler için de hergün bulunuyor. Ben belki de hayatımda yediğim en güzel karnıyarığı Yurdaer Usta'nın elinden yedim. Menüyü "gizli" tutan usta şeflere bile bir gün önceden ser veriyor sır vermiyor. 



Ege Lokantasında sulu yemekleri tercih ederim ama o gün menüde ciğer varsa herşeyi bir kenara bırakarak ciğer isterim. Arnavut Ciğeri sinirinden ayrılmış ve çok lezzetli. Yanında verilen soğanı biraz sumak ile öldürseler ve acılığı gitse daha güzel olacak. Ayrıca yine müdavimi bol olan köftesi de harika. Evde annemizin yaptığı köfte lezzetinde. Yemeğin üstüne tatlı için iki seçeneğiniz var. Kemalpaşa tatlısı ve sakızlı muhallebi. Ben sakızlı muhallebinin tarafındayım, çok hafif ve tam bir yaz tatlısı. 



Servis yapanlar çok kibar ve hızlı. İşlerini iyi biliyor ve yemekleri çok iyi anlatarak sizi doğru yönlendiriyorlar. Bu çok önemli bir ayrıntı, anlı şanlı pekçok "pahalı" restorandaki servis elemanlarında bu özellik maalesef yok. Mesela kuzu yemeyen Ebru'nun bu hassasiyetini adeta gözünden anlayan şefimiz Gürsel Bey onu Dana Rostoyu tavsiye etti. Tamam çok yol üstü bir yer değil ama yolunuz düşerse Altınova'da mutlaka Ege Lokantasında bir şeyler yiyin. Yurdaer Ustaya benden bir selam söyleyin memnun kalırsanız da takdirinizi bizzat ustanın kendisine iletin. Usta ile yaptığımız bir sohbette kendisi için en büyük motivasyonun bu beğeniler olduğunu söylemişti.

SEVEN SEAS - PLOMARİ- MİDİLLİ

Bakmayın siz "Yunan adalarında tatil yapanlar haindir" diyenlere. Ülkemizde balığı ve deniz ürününü gramla satıp kiloyla para kazanan restoranlara inat sadece deniz ürünleri yemek için bile Yunan adalarına gidilir. Her zaman saygılı ve düzgün servis ve hijyen de cabası. Ben bu sezon da Ayvalık tatilinin ortasında Midilli'ye 3 gün kaçamak yaptım. Geçen sefer Molyvos ve çevresinde kaldığımız için be kez tercihimiz adanın güney ucunda yer alan Plomari oldu. İyi ki gitmişiz. Yunanistan'ın en iyi 5 plajından biri olarak kabul edilen Agios İsidoros'da deniz mükemmeldi. Oralara giderseniz size tavsiyem Sandy Bay otelinde kalın. Ada standartlarının üstünde odaları, havuzu ve güleryüzlü hizmeti ile 10 üzerinden 10 veririm. Sahibi Panthelis'e benden selam söyleyin derim ama zaten herkesle aynı sıcaklıkla ilgileniyor. 



İçilecek kadar berrak denizde bütün gün yüzerken plaja inince sağdan ikinci Beach Bar öğle yemekleri ve plajı kullanmak için doğru tercih. Sadece bir bira istediğinizde bile plaja buz dolu kovada getiriyorlar, ikincisi de başka kovada geliyor. (Belki bilen vardır ama Amstel'in Radler diye bir limonlu birası var tam yazlık. Yüzde 2 alkolle limonata kıvamında) Tatil yörelerimizde kafanıza atar gibi yapılan servis sonrası bu kadarı bünyeye fazla geliyor. Üstelik sadece bir içecek için bile rahat minderli şezlong ve şemsiyeye ekstra para istemiyorlar. Akşama yemek için Plomari sahilde Seven Seas'e gidiyoruz. Denize sıfır mekanda güleryüzlü ve hızlı servis elemanları hemen dikkat çekiyor. Sonra Yunan adasına giden her Türk topluluğu gibi sipariş esnasında zincirlerimizden boşalıyor ve ne varsa istiyoruz. 



Plomari aynı zamanda Yunanistan'ın en önemli uzo üretim merkezlerinden. Barbayani ve Uzo Plomari markalarının fabrikaları burada. Bölgenin suyundan uzo çok farklı oluyormuş. O zaman masaya da Barbayani söylemek gerek. Yeşil olan çok hafif mavi olan ise bizim damak tadımıza daha uygun. Olmazsa olmazların başında adaya özgü kızarmış peynir geliyor. Onların bir başka yaptığı musakka da mutlaka sipariş ediliyor. Kızartma bildiğimiz kabak ve patlıcan kızartma ama nasıl bu kadar lezzetli oluyor anlamak mümkün değil. Her öğünde etli yaprak sarma yedik desem şaşıracaksınız ama üzerinde sosuyla bizimkinden çok farklı ve itiraf etmek gerekirse daha lezzetli. 



Midilli benim için Ahtapot Izgara demek, hemen her öğünde istiyorum. Güneşte asarak kurutulmuş ahtapot zeytinyağı sürülerek ızgaraya atılıyor. Buradaki biraz fazla pişmiş olsa da lezzetliydi. Karides, midye ve ızgara kalamar da her zamanki Yunan Adası standartlarında süperdi. Izgara Kalamarın tadını özellikle çok beğendim. Yemekte ortaya barbun da söyledik, ülkemizde porsiyonu servet olan kaya barbunları tava olarak yendi ve herkes bayıldı. Ayrıca bir arkadaşımız çipura ızgara yedi. Yani istakoz dışında bütün deniz ürünleri masaya geldi ve "eh işte" diyebileceğimiz kadar bir yemek olmadı. 



Grek Salad ise her zamanki gibi masanın en çabuk biteni olmayı başardı. Denizin üstünde güleryüzlü ve hızlı servis ile tadı damağımızda kalan deniz ürünleri ve yerel ürünler ile kişi başı bahşiş ile birlikte 20 euro vererek masadan kalktık. 4 küçük uzo, bira ve meşrubatlar da vardı. Üstelik yazının başında dediğim gibi Türk olduğumuz ve deniz ürünleri konusunda kıtlıktan geldiğimiz için abartının abartısı yedik. Yan masadaki Yunan çift salata, ahtapot ve börülce ile bütün akşamı güzelce geçirdi. Size tavsiyem Plomari'yi mutlaka görün Sandy Bay Otel'de kalın ve Seven Seas'de akşam yemeği yedikten sonra küçük ama sevimli kasabayı turlayın.

MURADOĞLU BALIKÇISI - BEYKOZ

İstanbul'da balık-ekmek yenecek yerlerin sayısı çok fazla ama güzel olanı bulmak zor. Ben Beykoz taraflarını çok fazla bilmem çünkü yolum çok düşmez ama bilenlerden aldığım bilgiye dayanarak Bayram tatili nedeniyle boşalan İstanbul'da bir akşamüstü Beykoz sahiline gidip Muradoğlu Balık'ı buldu. Tekne üstünde ve etrafındaki iskelede atılan masalarla basit bir mekan. Basit ama güzel...



Burada mevsimine göre balık oluyor ama ithal uskumru her zaman var. Balık-ekmek isteyenlere ithal uskumru veriliyor. Ekmek arası istemeyenlere ise servis var. Teknede alt ya da üst katta yer varsa hafif deniz sallantısında yemek bence ayrı bir keyif ama teknede yer yoksa dert değil hemen yan tarafta deniz kenarındaki iskelede de masalar mevcut. Taburelere oturuyorsunuz baştan söyleyelim, masanıza oturunca garson hemen masanın üstüne gazete kağıdı seriyor ve siparişi alıyor. Servis isterseniz folyo üstünde balıklar yanında soğan ve bol salata ile gazete kağıdının üstüne konuyor.



Uskumru mangalda pişince çok farklı bir balık haline geliyor ben seviyorum sizi bilmem.. Gerçi o mangalda ne pişse tadı güzel oluyor orası ayrı. Balık mevsimi ise çeşitler artıyor, hamsi ve sardalya da kağıtta servis ediliyor. Yan taraftaki tezgahta midye tava ve kalamar tava da pişiriliyor. Ben ikisini de sipariş ettim fena değildi. Midye dolma da var ama ben Ege'den başka yerde midye dolma yemiyorum hele Aziz'in midyelerinin tadı damağımda iken başka midye yemem zor. 

http://www.neredeneyemeli.net/2014/08/bizim-midyeci-aziz-altinova.html



Servis hızlı ve güleryüzlü, fiyatlar çok uygun, deniz manzarasında balık keyfi daha ne olsun. Tavsiye ederim...

KELEBEK BEYRAN - GAZİANTEP

Gaziantep seyahatimizde hem uçağın saatinin geç olması hem de rötar yapması nedeniyle şehre gelişimiz 22.30'u buldu. O saatte açık bir yer aradığımızda ise imdadımıza Kelebek yetişti. Beyran içmek için aslında Dukan ve Metanet listemdeydi ama saat geç olunca başka alternatife yöneldik ama buradan da memnun kaldık. Yazının başında "Orası değil aslında burası" tayfasına bu açıklamayı yaptıktan sonra mekana geçelim. Büyük bir restoran ve sürekli koşturmaca ama servis özenli ve hızlı. Masaya önce ikramlıklar geliyor. Çiğ köfte idare eder, sumaklı nar ekşili soğan ise efsane olmuş. Beyran sipariş ediyoruz ve kaynar kaynar masamıza geliyor. 




Beyran yapımı da en az tadı kadar ilgi çekici. Ben tezgahın başına giderek ustaların nasıl hazırladığına bakmak istedim. Didiklenmiş et ve pirinç konularak hazırlanan tabaklar yüksek ateşte pişiriliyor. Beyran'ı birkaç farklı yerde içtim ve Kelebek bu konuda başarılı sayılabilir. Tadını beğendik ama sarımsak ve sirke eklemeden sakın içmeyin lezzeti ikiye katlamış oluyorsunuz. Gaziantep'de gecenin ilerleyen saatleri olmasına rağmen aileler Beyran içmek için mekanı doldurmuştu. 


Biz sadece Beyran içmek için oturmaya karar vermiştik ama iştahımız buna izin vermedi. Ortaya karışık tabak söyledik. İçindeki kebap idare eder düzeyde olsa da tavuklar çok lezzetliydi. Burada isterseniz kebabın her çeşidini yiyebilirsiniz. Gece geç saate kadar açık fazla mekan olmayan şehirde iyi bir alternatif olabilir. Ama gündüz her yer açıkken daha farklı alternatiflere yönelmenizi tavsiye ederim. Halil Usta hala Pazar günleri dükkanını açmıyor ama onun dışında benim için 1 numara hep Halil Usta. Burada daha önce önerdiğim eski çırağı Küşlemeci Hüseyin de ikinci sırada yerini alır. 


Hesap makul, servis hızlı ve dediğim gibi gece geç saate kadar açık. Kelebek bu yönleriyle her zaman kalabalık. Beyran için bir sonraki denemem mutlaka Metanet olacak onu da buradan sizinle paylaşacağım. 

RÜYA İŞKEMBE - ORHANGAZİ

Seyahatlerimiz sırasında sürekli olarak yemek molası verdiğimiz noktaların başında gelen Orhangazi'de sürekli olarak köfte ve et tüketiyoruz. Ama ben Ayvalık'tan tek başıma dönerken tesadüf eseri bir çorbacı keşfettim. Sabah 6'da çıkıp 10 gibi Orhangazi'de olunca çorba içmek istedim ve ışıklardan girince sol taraftaki Rüya İşkembe Salonunu buldum. İşkembe salonu dendiğine bakmayın 10 çeşit çorba var. Bu tesadüf keşif sonrası artık canımız köfte istemediği zaman 24 saat açık olan Rüya'da çorba molası veriyoruz. 


Basit bazen en güzel olandır. Salaş ama tertemiz bir mekan ve daha çok çevre esnafının burada çorba içtiğini gözlemledim. Ben ilk gelişimde içtiğim tavuksuyu çorbayı çok beğenmiştim. İçinde bolca şehriye ve tavuk etleri ile iyi terbiye edilmiş ve lezzetli. Unutmadan burada bölgenin meşhur sele zeytini ve acı turşu biber ikram olarak masanıza geliyor. Aynı zamanda Orhangazi'de çok iyi fırınlar bulunuyor ve odun ekmeği de çorbanın yanında çok iyi gidiyor. Şu ana kadar 4-5 farklı çorbayı tattım ve hepsini beğendim. 


Mercimek ve Ezogelin olması gerektiği gibi. Paça ve Beyin isterseniz ayrı isterseniz karışık alabileceğiniz çorbalar. Ben karışığı daha çok tercih ederim. İşkembe ve Tuzlama ise gerçekten meşhur olmuş pek çok yerden daha başarılı. Zaten sonuçta burası bir işkembeci. Kapıda başka şubeleri olmadığı ve Ali Rıza Ustanın adı yazıyor. Sanırım taklitleri var ve ona önlem alıyorlar. Son gidişimde bir esnaf geldi "Az Beyin" istedi ve içip çabucak işinin başına döndü. Böyle yerlerin varlığı çok önemli. 


Burada sadece çorba yok, benim de denediğim kurufasulye idare eder ama ciğerin görüntüsü çok güzeldi. İlk fırsatta tadına bakacağıma söz verdim. Fiyat listesi yukarıda gerçekten çok hesaplı. Ama bu sizi yanıltmasın eski usul bir çorbacı istiyorsanız yolunuzun üstünde bir sokak içeri girip tadına bakın derim. Rüyam ile karıştırmayın çünkü orası da çok yakında. Işıklardan girince hemen sol tarafta...

TAVACI REFİK - KARACABEY

Bunca zamandır basketbol maçlarını anlatmak için Bandırma'ya giderim ama Kaan Kural söyleyene kadar Tavacı Refik'i hiç duymamıştım. Yeme içme zevkine güvendiğim Kaan sayesinde bu seyahatimizde Tavacı Refik'i keşfettik. Karacabey Devlet Hastanesinin hemen yanındaki Refik yapay bir gölet kenarında ve harika bir manzaraya sahip. Masanıza oturunca hemen siparişleri verin çünkü gelen güzel kokulara çok fazla dayanamıyorsunuz. Buranın spesyali saç tavada et ama masaya oturunca ikramlıklar akın etmeye başlıyor. 


Burada sadece ikramlıklar ile bile doyabilirsiniz. Salata, közde kırmızı biber, pişmiş soğan, acılı ezme, turşu ve tereyağı ile dumanı tüten lavaş ekmeği ikram olarak veriliyor. Ben özellikle pişmiş soğana bayıldığım için ekstradan istedim ve meşhur Karacabey soğanını çok beğendim. Yoğurt ise bıçakla kesecek kadar güzel ve lezzetli. Bu başlangıç ile karnınızı doyurmak istemiyorsunuz ama yine de dayanamıyorsunuz. Servis kalabalık olmasına rağmen hızlı ve düzgün. 


Saç tava kerpetenle kenarından tutularak sıcak sıcak masanıza servis ediliyor. Tabağa dokunmayın yanarsınız. Etin lezzetli olmasına şaşırmamak gerekiyor çünkü bu bölgede yetişen hayvanların etinin lezzeti nam salmış durumda. Biraz yağlı bulabilirsiniz ama sıcak pideyi tavadaki yağa banmazsanız ayıp edersiniz. Ben pek çok yerde saç tava yedim ama buradakini ilk sıralara koyabilirim. Burada ayrıca tandır da servis ediliyor. Biz masada ortaya bir tane sipariş ettik. Eti lokum gibi olan tandır kısa sürede tükendi. 


Refik tavasıyla meşhur olabilir ama kabak tatlısı ve Kemalpaşa tatlısı da tavanın şöhretini gölgede bırakacak kadar rağbet görüyor. Hatta sadece tatlı yemeye gelenler olduğuna şahit oldum. Ben ne yazık ki Kabak Tatlısı ağzıma sürmem ama bu konuda güvendiğim yönetmenim Teoman çok beğendi. Tadının reçel gibi olduğunu ve kestane şurubunda bekletilmiş olduğu için ağızda güzel bir tat bıraktığını söyledi. Ben Kemalpaşayı test ettim ve çok beğendim. Üzerinde ceviz ve manda kaymağıyla servis ediliyor. Yemekten sonra göl kenarındaki masalarda uzun uzun oturup sürekli çay-kahve içtik ve servis yapan garsonumuz sağolsun sıkılmadan ikram çay-kahve taşıdı bizlere.


Tavalar ve tandır 30 TL, yoğurt dışında bütün ikramlar ücretsiz. Biz adam başı 40 TL civarında bir hesap ödedik ve çok memnun kaldık. Yazın çok sivrisinek olduğu için sinkov veriyorlarmış aklınızda bulunsun. 

ÖZKANATÇI KARDEŞLER- BÜYÜKDERE

İstanbul'un her yeri farklı lezzetlerle dolu ama Boğaz'da denize sıfır bir konumda hayatımda yediğim en lezzetli Tavuk Kanadı yiyeceğimi söyleseler inanmazdım. Uzun süredir herkesin bildiği ama benim yeni keşfettiğim Özkanatçı Kardeşler bu işin uzmanı. İşin ilginç tarafı gündüz gelen müşterilerin büyük kısmı yakındaki Belgrad Ormanında koşu yaptıktan sonra soluğu burada alıyor. Biz de 6 kilometrelik parkuru aştıktan sonra Büyükdere'de soluğu aldık ve kapıdaki valeye arabamızı verdikten sonra denize sıfır konumdaki masamıza oturduk. Denize sıfır demek ne kadar doğru bilemiyorum çünkü önünde deniz olsa bile kazıklı yol biraz manzarayı bozuyor.



Mekanda alkol de veriliyor ama bu keyfi başka zamana bırakarak hemen siparişlerimizi verdik. Ocağa girmeden bile şişe dizilen kanatlar harika gözüküyordu. Süzme yoğurttan yapılan koyu kıvamlı cacık tam not alırken üzerine anlam veremediğim şekilde yeşillik serpiştirilmiş çoban salata "olsa da olur olmasa da olur" dedirtti. Aman canım o kadar kusur olsun diye önemsemedik çünkü önemli olan kanattı. Burada deniz kenarında yazın püfür püfür esen ferah bir mekanda kanat yapılması ise başlı başına incelenmesi gereken bir konu ama boşverin gitsin...



Kanat mangalda kömür ateşinde piştiği zaman gastronomik olarak bence boyut değiştiriyor. Mangal yapmaya gittiğimizde de kanat gelmesini beklerim hep ama hayatımda buradaki kadar etli kanat görmedim. Özel sosla birlikte ustaca hazırlanmış ve pişirilmiş kanatlar acılı ve acısız olarak servis ediliyor. Biz ikisinden birer porsiyon söyledik. Acılısı öyle yenmeyecek kadar acı değil yerken zorlanmazsınız. Yanında közde pişmiş biber ve domates ile gelen kanatlar gerçekten inanılmaz lezzetliydi. Etli ve içi sulu kalmış kanatları pişirirken de ustalıklarını konuşturmuşlar. Yanında verdikleri sosa batırılmış ekmeği ise yemeden duramadık. Artan ekmekler suda bu anı bekleyen kefallere atılıyor ama ne yazık ki artmadı.



Yemeğin üstüne künefe de yiyebilirsiniz. Biz yürüyüş sonrası tabii ki yemedik ama tadının güzel olduğunu sosyal medyadan öğrendik. Salaş ama temiz bir mekan denizin yanı başında bir yer ve lezzetli bir ürün daha ne olsun. İlk fırsatta rakılı bir sofra için de uğrayacağım. Mekanda fiyatlar normal düzeyde ama merak edenler için Mayıs 2016'daki fiyat listesi aşağıda yer alıyor. 



Özkanatçı Kardeşler kesinlikle tavsiye edeceğim bir lezzet noktası mutlaka gitmelisiniz.

ASIM USTA KOKOREÇ - İZMİR

Kokoreç sevenler her zaman "en güzel kokoreç nerede yenir" sorusuna cevap arıyorlar. İzmir benim için birkaç istisna dışında en iyi kokoreç yapılan yer. Bir kere İstanbul'da ünlü birkaç yerde olduğu gibi kokoreçin içine domates biber katmadan hazırlıyorlar. İşin içine domates biber girip bir de önceden dağ gibi yığılan ve kesilen etler sacın üzerinde ısıtılınca ortaya çıkan şeye "kokoreç" demek mümkün değil bence. İzmir'de daha önce başka yerleri de size önerdim ama işi bilen dostlarımın bana sürekli önerdiği Asım Usta'ya daha yeni gidebildim. Yeri kolay değil belki, Çamdibi semtinde ama Yandex sağolsun Asım Usta Kokoreç diye arayınca kapıya kadar sizi götürüyor. 


Asım Usta 1960 yılında üç tekerlekli arabasında kokoreç satmaya başlamış. O günden bu yana taze süt kuzu kokoreç elinde bambaşka bir lezzete dönüşmüş. Şu anda Çamdibi semtinde birbirine çok yakın iki şubede hizmet veriyor. İşin sırrı nedir diye masaya oturduk ve kokoreçimizi söyledik. Masada 3 çeşit biber turşusu ikram olarak bulunuyor. Ben acı biberi sevdim. Süt kuzu kokoreç yarım ekmek arasında masaya geldiğinde ise önce gözleriniz sonra da mideniz bayram etmeye başlıyor. 


Gençliğinde mezbahada çalışan ve daha sonrasında bağırsak alıp satarak geçimini sağlayan Asım Usta işin erbabı ve en güzel malzemeyi nerede bulacağını ve nasıl işleyeceğini iyi biliyor. İşin sırrı da zaten burada. Ağızda dağılan yumuşacık et kesinlikle midenizi rahatsız etmiyor. Bu kokoreç gerçekten bambaşka ve hayatım boyunca yediğim kokoreçler arasında uzak ara 1 numaraya koymaktan kendimi alamıyorum doğrusu...İster yarım ekmek arası (16 TL) ister çeyrek ekmek arasında ister porsiyon olarak yiyebilirsiniz. Ama burada işi bilenlerin tercihi kokoreç ve uykuluk ile karışık olarak hazırlanan "Atom".. Bu bambaşka bir boyut gerçekten.


Atom işin lezzet boyutunu zirveye taşıyan ve sakatat seven birisinin "Bu son nokta" diyeceği bir lezzet patlaması... Yanında şalgam ya da ayran ne isterseniz için. Kokoreçi yediğinizde "Ben daha önce kokoreç yemedim" diyeceksiniz emin olun. Etlerin seçimi, mekanın temizliği ve servisin hızlı olması da artılardan bazıları. Mekan salaş ötesi ama ne gam; böyle bir lezzet için gözünüz başka birşey görmüyor.


Fiyatlar hesaplı ama burada kendinizi tutmanız ve sınırı çekmeniz inanın çok zor. Eline sağlık Asım Usta...

SANDZAK BALKAN MUTFAĞI - PENDİK

Balkan mutfağını özellikle Boşnak yemeklerini çok severim. Yıllar önce Saraybosna'da çarşıda yediğim köftenin yanına yaklaşan daha olmadı ve tadı damağımda kaldı. İstanbul'da son dönemde adını sıkça duyduğum iki lokanta var. Bunların ilki Pendik Marina içindeki Sandzak Balkan Mutfağını geçenlerde ziyaret ettim. Güzel bir manzara ve ferah bir mekanda iyi dekore edilmiş lokantanın iç kısmına oturduk. Burası içkili bir mekan ama biz öğle yemeği için karnımız çok aç olmadan gittiğimiz için sınırlı şeyler söyledik. 



Tipik bir Balkan restoranında olduğumuzdan önce hamur işi ne var diye baktık ve menüde hemen göze çarpan Boşnak Mantısı'nı (18 TL) istedik. Bu mantıda baklava hamuru gibi incecik açılan el yapımı hamurun içine soğanı ve baharatı son derece dengeli kıyma konuyor. Tabağın ortasında süzme yoğurtla servis ediliyor. Tadı çok güzeldi ve kıymada kullanıla et kendini hemen belli ediyordu. Boşnak Mantısı tam not aldı. Köftelere geçecek olursak klasik büyük yuvarlak Balkan Köftesi ve Cevapcici istedik. Balkan Köftesi ortasında kaymak ile servis ediliyor. Bu köfte inanın bir başyapıt. Cevapcici ise bizim İnegöl köfte tipinde ama o kadar elastiki değil. 



Köfte gerçekten çok lezzetli ama yanında garnitür olarak verilen bulgur pilavının tadı hemen ayrılıyor. O kadar beğendik ki ayrı bir tabak daha bulgur pilavı istedik. İçinde kuru et kullanılmış ve et suyunda pişmiş bulgur pilavından kendinizi kontrol edemezseniz tabak tabak yiyebilirsiniz. Kaşarlı köfte ve pideli köfte de denenebilir. Özellikle pideli köftesi hakkında iyi yorumlar yazıldığını gördüm. Kurufasulye Balkanlarda bir başka pişiriliyor. Bursa'da Kardeşler'de yediğim acı biberli kuru muhteşemdi. Burada da kuru etle pişirilen kurufasulye ve yanında bulgur pilavı turşu ile harika bir menü seçeneği olabilir. 



Bu coğrafyanın yemek kültüründe kuru etin ayrı bir önemi var. Tek başına harika bir rakı mezesi olabilecek kuru et biranın yanında da harika gidiyor. (Yine Pendik'te hala gidemediğim Lipa'ya da en kısa zamanda gitmek şart oldu) Kuru et ayrıca yemeklerin içinde de yemeğin tadını doruğa çıkartıyor. Sandzak'ta lokum ve diğer et çeşitlerini de bulabilirsiniz. Klasik olarak son dönemin modası tahtada servisle masanıza geliyor. Eti güzel seçen bir yerde etin her türlüsünü çekinmeden yiyebilirsiniz. 



Fiyatlar çok ucuz değil hatta pahalı. Balkan Köftesi tek başına sizi doyurmaz fiyatı 24 TL...Lezzet olarak laf söylenemez ama fiyatların ucuz olmadığını hatırlatmam gerek. Tek eleştirim tadını çok sevmeme rağmen bulgur ve fasulyenin normalden daha yağlı olması. Tatlı ve kömürde pişen Türk Kahvesi de yemekten sonra sizleri bekliyor. Özellikle kahvesi çok övgü almış.


AKÇAY DÖNER - TRABZON

Bu aralar en sık gittiğim deplasman Trabzon olunca burada her seferinde farklı bir lezzet noktası keşfetmeye karar verdim. Bir kupa maçı için Pazar günü gittiğimizde önceden alışageldiğimiz restoranların büyük bölümünün kapalı olduğunu gördük ve sürekli peynir aldığımız meydandaki Yeşil Mandıra'daki arkadaşa "döner" nerede yeriz diye sorduk. Bizi Uzunçarşı'nın hemen sonundaki Akçay Lokantasına yönlendirdi. İyi de yapmış çünkü herkesiz uzun süredir bildiği ama bizim atladığımız bir yeri keşfetme şansımız oldu. Akçay'ın dönerinin ünü her yeri sarmış ve biz de bu lezzeti tatmak için dükkandan içeri girdik.


Odun ateşinde pişen dönerin görüntüsü bile yetti ama bu dönerin özelliğini sormadan edemedik. Ustamız önce Pazar olduğu için dönerin çok küçük olduğunu hafta içinde bunun 2 katı fazla döner taktıklarını söyledi. O bir yandan döneri keserken ufaktan çöplenmeye başladım ve dönerin sırrının etin 2 gün dinlenmesinde olduğunu öğrendim. İlk gün kesilen et sadece dinlenmeye bırakılarak kanın akması sağlanıyor. İkinci gün ise etin marinesi yapılıyor ve yine bekliyor. Üçüncü gün et dönere takılıyor. Odun ateşi de işin içine girince harika bir tat ortaya çıkıyor.


Döneri ister benim sevdiğim gibi az pilavın üstünde ister sade isteyebilirsiniz. Burada döner gramla satılıyor, sipariş verirken buna göre verin. 100 gr. bir porsiyona tekabül ediyor deseler de bence yetmiyor. 150 gr. bence ideal oluyor. Etin tadı harika ve benim en sevdiğim dönerci olan Beşiktaş'taki Asım Usta'yı andırıyor. Burada sadece döner yok, aynı zamanda sulu yemekleri de ünlü. Haşlaması muhteşem görünüyordu ayrıca müdavimlerinin sürekli tercih ettiği güveç de güzel gözüküyor. Bir dahaki sefere döneri 100 gr. yedikten sonra haşlamanın da tadına bakmak istiyorum.


Yemekten sonra Trabzon'da olduğunuzu hatırlayarak güzelce demlenmiş bir çay içerken buranın en az döner kadar ünlenen bir başka lezzeti sütlaç yiyebilirsiniz. Hamsiköy Sütlacı olarak ünlenen bu tatlının üstüne bolca fındık eklerseniz tadına doyum olmayacaktır. Sütlaç sevmeyenler ise kadayıfın tadına bakabilir. Benim için artık Trabzon'da 1 numaralı döner Akçay'da yapılıyor. Fiyatlar uygun servis güleryüzlü, hadi afiyet olsun.