İMAM ÇAĞDAŞ - GAZİANTEP

Gaziantep'e ilk kez 1994'de ATV'de çalışırken maç anlatmak için gittim. Önce kentin modern yüzü beni çok şaşırttı sonra da yediklerimin lezzeti başımı döndürdü. Türkiye'de bir "Gurme Başkenti" seçilecekse benim oyum Gaziantep'e olacaktır. O günden bu yana sık sık gittiğim bu güzel şehirde her zaman yediklerimin tadı damağımda kalarak döndüm. 1994'de eski yerinde iken gittiğim İmam Çağdaş'da o tarihte ilk kez tadına baktığım "Ali Nazik" ise unutulmayan tatlardan biri olarak hafızama kazındı. 


İmam Çağdaş şu anda şehrin en fazla tanınan ve rağbet gören mekanı. Ben Halil Usta'yı da ayrı bir yere koyarım ve ilk tercihim daima Halil Usta olacaktır ama İmam Çağdaş da mutlaka gidilmesi gereken bir lezzet durağı. Üstelik maalesef Halil Usta Pazar kapalı. Şehirde hem diğer esnaflar hem de sokakta sohbet ettiğimiz halk İmam Çağdaş'ın bu kadar tutulmasını biraz kıskanıyor gibi çünkü kime sorsak "Aslında o kadar da iyi değil ama adı çıktı" diye konuşuyor. Bence biraz kıskançlık var ve İmam Çağdaş övgüleri sonuna kadar hak ediyor.


Geçen sefer gittiğimizde çok kalabalık olan mekanda servis biraz geciktiği için kendisini bir türlü affetmeyen garsonumuz Hasan bu kez adeta etrafımızda pervane oldu. Biz sipariş vermedik ve Hasan her lezzetten azar azar getirdi. Masaya oturunca hemen maydanoz ve limon geliyor. Sonrasında ise salatalar geçidi başlıyor. Cevizli çoban, tadı inanılmaz olan Gavurdağı ve baharatlarla tatlandırılan soğan masaya geliyor. 


Ayrıca iki çeşit pide de masaya yerleşti. Bunlarla karnınızı doyurmamaya gayret edin çünkü muhteşem et ve kebaplara yer kalması gerekiyor. Benim favorim Gavurdağı: 


Diğer salata ve başlangıçlar da soslarıyla ve tabii ki özel nar pekmezi ile unutulmayacak tadlar olarak hafızanıza kazınacak.


Lahmacun masaya Kaşık Ayranı ile aynı anda arz-ı endam eyliyor. Gayet başarılı...


Masamızı öyle bir donatıyorlar ki başımızdan ilginç bir olay geçiyor. Elinde fotoğraf makinesiyle dükkan içinde dolaşan ve benim önceleri turist zannettiğim bir yabancı yanımıza gelerek masamızı çekmek için izin istiyor. "Olur" yanıtını aldıktan sonra da önce gazete kağıdını serip üstüne çıktığı sandalyeden masamızı yaklaşık 5 dakika boyunca görüntülüyor. Garsonumuz bu adamın bir İngiliz dergisi için resim çektiğini anlatıyor, bakalım kendimizi ve masamızı ne zaman İngiltere'de göreceğiz? Sırada buranın spesyali Ali Nazik var ama Hasan bunu bizim için Küşneme'den yaptırmış. Kıymadan oalnı da bir o kadar güzel ama...




Masaya gelen ilginç bir kebap ise sadece Mart ayında çıkan Keme Kebabı. Burada mantar benzeri topraktan çıkarılan Keme doğrusu türdaşı Türüf kadar tadı olan bir mantar değil ama yine de ilginç ve denenmesi gerekir.


Sonrasında masamıza karışık et-kebap tabağı geliyor. Burada yapılan her türden azar azar var. Ben terbiyeli şiş ve soğan kebabı için tam not veriyorum ama diğerleri de kesinlikle harika. Soğan sevmeyen birisinin burada işi zor ama seviyorsanız sizi bir ziyafet bekliyor.


Yemeğin sonunda ise yüzünüzde bir gülümseme ve midenizde bir şişkinlik ile masada oturur halde kendinizi buluyorsunuz. Çay-Kahve servisi başlamadan masaya Antep Fıstığı gelince artık bunu yiyecek yeriniz kaldı mı diye sorarken tatlı servisi başlıyor. İmam Çağdaş baklava ve diğer tatlılarda tam bir marka. Burada otururken paket verilen baklavaların sayısına inanamayacaksınız. Bülbül Yuvası çok hafif ve ağızda dağılan bir tatlı...


Ama burada asıl meşhur olan tabii ki fıstıklı baklava ve şöbiyet. Fıstıklı baklavanın nasıl yenmesi gerektiğini Hasan bizlere tarif ediyor. Elinize alarak şerbetli kısımı damağınıza gelecek şekilde ısırmanız gerekiyor.  Ancak bu şeklide baklavanın tadını alabiliyorsunuz.


Bu ziyafetin sonunda hesap kişi başı 30-40 TL arasında değişiyor ama her kuruşuna değdiğini söyleyebilirim. İmam Çağdaş ününü hak eden bir marka. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder