Biraz gittikten sonra taaa Kayseri civarından kopup gelen
Tohma Çayının bir kolu olan Şuhul Deresinin sesi sizi karşılar. Darende
Belediyesi ne iyi etmiş de buraları değerlendirmiş. Derenin aşağılarından
şelalenin dibine kadar sosyal bir yaşam alanı hazırlanmış. Ailelerin rahatsız
edilmeden oturacağı ahşap kameliyeler dere boyunca uzanıyor. Yine belediye
tarafından ortamın görüntüsüne uygun taş ocaklar hazırlanmış mangal için. Kömürünü
alan geliyor. Ateşini yakıyor, aşını pişiriyor taşırıyor. Ormanlık alan olduğu
için dışarda mangal yakmak yasak ama kalabalık günlerde bunun önüne
geçilemiyor.Şelaleye çıkmadan midenizi susturmak için hemen aşağıda,
dere kenarındaki lokantaya giriverin. Mangal ateşinde demini almış çayınızı
yudumlarken siparişinizi verin. Kendi yetiştirdikleri alabalıklar var. Bir de
nefis saç tavaları. Gelmişken hepsini deneyin. Et ile balık uyar mı demeyin. O
ortamda ne yeseniz birbirine uyuyor.
Önce çukur tabaklarda bol soğanlı domates salatanız geliyor.
Darende fırınlarından odun ateşinde kızarmış ekmeğinizi salata suyunda
dinlendirin. 110 kilometrenin ne kadar kısa olduğunu hissedin. Sahibinin
söylediğine göre bütün malzeme Darende tarlalarından geliyor. Dereden alınan
buz gibi berrak suyu içtikçe içesiniz geliyor. Yemek öncesi bu kadar su içilir
mi, iştahımızı kesmesin endişeleri, sofra talan edildikten sonra yok oluyor. Bu
arada ekmek sepetinin yarısı bir salata suyuna, bir saç kavurma suyuna
batırılarak tükenmiş durumda.
Darende’den gelirken yanımıza peynirli gözleme aldık biraz.
Onu da balığa yastık yaptık. Alabalık havuzunun suyu dereden alınan buz gibi
su. Soğuk suda balıklar iyice yağlanmış. Izgara ister tabii. Derinin altındaki
yağ tabakası ızgaradaki eti bir güzel lezzetlendiriyor. Nar gibi kızarmış
balığınızı da yalayıp yuttuktan sonra arkanıza yaslanınca, ağaçlardaki kuşların
cıvıltısını ve derenin çağıltısını dinleyin.Sofra arkadaşlarımızdan birisi, balığın derisinin
faydalarını sayarken, ben yememeyi tercih ettim. Izgara kömürü ateşinden
kararmış derinin nasiplisi bacaklarımıza sürtünerek dolaşan sarman oldu. Çaylarımızı bir güzel höpürdetip şelaleye doğru yola çıktık.
Yürüme mesafesi 10 dakika ama ben fotoğraf çekimine dalınca yarım saati buldu.
Dere suyuna çay müthiş lezzetli. Şelalenin kayalardan
süzülürken yarattığı hoş ortamı ince belli bardaklarımızdaki çayla
şenlendirirken birden hiç beklemediğim hareketler oldu. Hepimizin önüne birer
künefe servis edildi. Anadolu’nun pek çok yerinde kötü künefe deneyimlerim
olduğu için ayıp olmasın diye çatalın ucunu değdirdim künefenin kenarına. Gözümü
tekrar açtığımda son künefe parçasıyla bakır tabağın dibini sıyırıyordum.
Hakkını vermişler künefenin, tavsiye ederim.İki kilometre beriden Hezanlı Dağından kopup gelen Gündoğan
Şelalesinin yanından ayrılmak hiç de kolay olmadı. Bu yemyeşil ortama bir daha
gelir miyim? Muhtemelen evet. Çünkü bu bölgede görülecek çok yer, dinlenecek
çok öykü var.
YAZAN-TADAN : TEOMAN KOZAN